Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
103 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Kahvaltı yaparken babamın televizyonu açmasıyla karşımıza çıkan haber kan donduran cinstendi.Uğur Mumcu arabasına yerleştirilen bomba ile kalleşce öldürülmüştü.Hâlâ o görüntüler o zamanlar çocuk olmama rağmen dün gibi gözümün önüne geliyor.Uğur Mumcu ismiyle tanışmam bu olayla oldu.Kendisini derin bir saygıyla anıyorum.Hatta bunları yazarken Selda Bağcan'ın "Uğurlar Olsun" türküsü kulaklarımda çınlıyor.Kitaba gelecek olursak aslında bu kitap babamın kitaplığında vardı ama o zaman ben çocuk yaşta olduğum için sadece kapağına bakar ve kitabın ismini okurdum.Yıllar içinde birkaç kez ev taşıma dolayısıyla başka kitaplarla birlikte bu kitap da kayboldu.Geçenlerde kitapçıda gezerken Uğur Mumcu kitaplarına denk geldim ve hemen bu eserini aldım. Uğur Mumcu bu kitabında 12 Mart muhtırasında hem kendi yaşadığı olayları hem de ülkenin sıkı yönetimle nasıl bir hal aldığını gözler önüne seriyor. Yön anlamına gelen sol kelimesinin bile suç sayılabileceği bir dönemi düşünün. Tutuklamalar, sorgulamalar, işkenceler, yargısız infazlar, keyfe göre kararlar ve daha nicesi... (Günümüzde de durumun pek değiştiğini söyleyemem). Yazar, okuyucuyu hem güldürüyor hem de derinden düşündürüyor. İyi okumalar.
Sakıncalı Piyade
Sakıncalı PiyadeUğur Mumcu · Umag Yayınları · 20141,999 okunma
112 syf.
·
Puan vermedi
Ellerin dert görmesin Uğur Mumcu! "Sakıncalı Piyade'yi yazdığın için ellerine sağlık, ağzına sağlık,canına sağlık... Kendi yazdıklarıma gülemem. Ama senin yazdıklarını gülerek okudum. "Acı acı gülmek deyimi vardır ya, işte öyle acı acı güldüm. Bir yazında anlattığın olayın sonunda tıpkı halkımızın ağzıyla "Güler misin, ağlar mısın "diyorsun. Yazılarını okurken, içimde, gülmekle ağlamak arası bir burukluk duydum... Bizi acılı acılı güldürdün, düşündürdün.Sağ ol! Azîz NESİN . . . Bakmayın 106 sayfa olduğuna çok ağır ilerliyor. Sayfa sayısına aldanıp çerez niyetine okumayın . Dönemin yargılama süreç ve nedenleri vs. İnsanın içini acıtıyor, ülkenin aydınlarının nasıl süreçlerden geçtiğini okuyor lâkin gülemiyorsunuz. Ruhun şad olsun Uğur Mumcu!
Sakıncalı Piyade
Sakıncalı PiyadeUğur Mumcu · Um:ag Yayınları · 20191,999 okunma
Reklam
10 Mart günü, Orgeneral ve Korgeneraller, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç tarafından Askerî Şura salonunda toplantıya çağırıldılar. Toplantıyı Orgeneral Tağmaç şu sözlerle açtı: — Arkadaşlar, bugün, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu görüşeceğiz. Her komutan arkadaş dilediği gibi açık konuşsun. Komutanlarınız olarak biz konuşmayacağız. Hiçbir mütalâa ileri sürmeyeceğiz. Biz konuşmayacağız. Sizin konuşmalarınızdan sonra gerekli karara varacağız... Bu, gerçekten çok demokratik bir yoldu. Herkes dilediğini konuşacak, "ihtilâl yapalım", "hayır yapmayalım" diyerek, en demokratik yolla, sonuca gidilecekti.
Türkiye'de ihtilâller de son derece, demokratik yöntemlerle yapılmaktadır. Bu bakımdan dünyada eşine pek rastlanmayan ilginç ülkelerden biriyiz. İhtilâlleri bile, Mısır'daki Sağır Sultan'ın duyacağı biçimde, herkesin gözü önünde millî birlik ve beraberlik içinde plânlayıp, örgütleriz
YAŞAMIN GERÇEĞİ, UYDURMANIN SINIRLARINI AŞIYOR 《Aziz Nesin》
“Düşünenlerin öldürülmemesi, öldürülenlerin hiç unutulmaması dileğiyle…”
Reklam
AMERİKA SOSYALİST, SOSYALİST! (2/2)
-Bak bir de Celil Gürkan var. Koskoca Tümgeneral, o da sizdenmiş. -Bizden mi? -O da anarşist. Tümgeneral Celil Gürkan’ın nasıl anarşist olduğunu düşünmeye hiç gerek yok. Uğur Alacakaptan nasıl anarşistse, o da öyle anarşist olmuş. Paşa’nın gözünden hiçbir şey kaçmıyor. Artık Paşa’yla iyice içli dışlı olduk. Bu kez, prensip sahibi astsubayın
AMERİKA SOSYALİST, SOSYALİST! (1/2)
(…)“Prensip sahibi astsubay”la birlikte, tümen komutanının odasına kadar geldik. Kazım Avdan şöyle baktı: -Ha, Uğur, gelmiş. “Prensip sahibi astsubay”a eliyle çıkmasını işaret ettikten sonra: -Gel bakalım, gel otur şöyle. Gösterdiği yere oturdum. -Ha, hımm, demek sendin. O arada aklım “Ben bir küçük askerim” şarkısına takılıyor, kendimi güç
MUHTARA KÜFRETTİ KOMUTANIM (3/3)
Bir başka olay, hem güldürücü, hem güldürmekten çok düşündürücüydü: Emekli Albay Mehmet Arkış, Deniz Gezmiş’le birlikte yargılanan Osman Arkış’ın babasıydı. Ali Elverdi Başkanlığındaki Sıkıyönetim Mahkemesi, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan ile birlikte Osman Arkış’ı da ölüm cezasına çarptırmıştı. Mehmet Arkış, karardan sonra, oğlu Osman Arkış’ı Mamak Cezaevinde ziyaret ederek, oğlunu yüreklendirici birkaç söz söyler. Üsteğmen Burhan Poturna hemen, ölüm cezasına çarptırılan oğluyla birkaç kelime konuşan baba Mehmet Arkış’ı sıkıyönetim savcılığına ihbar eder. Tanık kim olacak? Poturna bunun da çaresini düşünür. Cezaevinde görevli erleri tanık gösterir. İddiaya göre Mehmet Arkış’ın suçu, Silahlı Kuvvetlere hakaret ve 12 Mart Muhtırasına küfür etmek…Mehmet Arkış, Ali Elverdi’nin başkanlığındaki mahkemece tutuklanır. Duruşmaya tanıklar çağırılır. Tanık erler, bir türlü “muhtıra” sözcüğünü kullanamazlar. Muhtıra yerine çoğu kez “muhtar” derler. Duruşma yargıcı, tanık erlerden birine sorar: -Sen duymuşsun, bu sanık, neye küfretti? -Muhtara komutanım. -Hangi muhtara? -Bizim muhtara. Mehmet Arkış’ın, 12 Mart Muhtırasına küfrettiği, işte böyle inanılır tanıklarla kanıtlanmış oluyordu.
MUHTARA KÜFRETTİ KOMUTANIM (2/3)
Dev-Genç davasına tanık olarak bir ülkücü çağrılmıştı. Ülkücü öğrenci, salona girmeden, kapı aralığından, sanık sandalyelerinden gördüğü Dev-Genç eski başkanlarından Atilla Sarp ve aynı örgütün genel sekreterlerinden Ruhi Koç’a, mahalle çocuklarının sık sık başvurduğu bir el hareketiyle siyasal eleştiride bulunmuştu. Tanık, bu el işareti ile
Reklam
MUHTARA KÜFRETTİ KOMUTANIM (1/3)
Sıkıyönetim mahkemelerinde tanıklar, nedense hep adlarına “ülkücü” denilen öğrenciler arasından seçilirdi. Savcı Abdülbaki Tuğ, Yargıç da Albay Saadettin Üçüncüoğlu olunca, “milli birlik ve beraberlik ruhu”, mahkeme salonlarından koridorlara kadar taşıyordu. Öyle ya, savcı ülkücü, yargıç ülkücü, tanıklar da ülkücü… Tanık sadece gördüğü olayları anlatır. Yorum yapamaz. Hukuk Fakültelerinde bizlere böyle öğretildi. Sıkıyönetim mahkemelerinde anladım ki, bizlere öğretilenler yanlışmış! Ülkücü tanık mahkeme önüne geliyor. Yemin ettikten sonra başlıyor: -Ben bir Türk milliyetçisi olarak… Yargıç soruyor: -Bu Uğur Alacakaptan ile Uğur Mumcu, fakültede komünist olarak mı tanınırdı? -Evet efendim. Tamam. Komünistliğimiz, ülkücü tanıkların “bilirkişiliği” ile hemen oracıkta kanıtlanmış oldu. Bundan sonra, savun bakalım kendini savunabilirsen. Koskoca ülkücü gelmiş, komünist olup olmadığını saptayıvermişti. Birkaç kez, Profesör Uğur Alacakaptan ile kalkıp sorduk: -Bunlar bilirkişi midir? Cevap duruşma yargıcı Saadettin Üçüncüoğlu’ndan gelirdi. -Otur yerine. İstersen oturma. Oturmazsan, hemen arkada bekleyen nöbetçiler, ellerindeki otomatik tüfekle nazikçe oturmamızı sağlarlardı.
VUKUATIM YOKTUR KOMUTANIM
(…)Cezaevinden tahliye olacağım gün, beni odasına çağırdı. Yüzü gülüyordu. -Şimdi yeniden askere gidiyorsun, diye konuşmaya başladı. Ve devam etti: -Devletin iki düşmanı vardır. Biri komünizm, öteki Siyonizm…her ikisi de aynı şeydir. İkisiyle de mücadele etmek gerekir. Ben gülmemeye çalışıyorum. O anlatıyor: -Sen iyi aile çocuğusun. Annen geliyor, görüyordum. Ailen asil aile…Ankara’nın yerlisiymişsin. İyi aile terbiyesi almışsın…Bundan sonra solculukla uğraşma. Yakışır mı efendim? -Hadi güle güle… İyi aile terbiyesi almış ve buna rağmen solculuğa bulaşmış asil aile çocuğu olarak, nizamiyeden çıkıyordum ki, yeniden bir gülme aldı. “Dikkaaaat! 11-1 nöbetçisiyim, nöbetim esnasında vukuatım yoktur komutanım…Dikkaaaaaat!”
Olumsuz Sicil...
Emekli Teğmen Nazım Ata’nın karşılaştığı işlemler de oldukça ilginçtir. Nazım Ata, Ankara’da 28’inci Tümen’de görevliyken, bazı “sayın muhbir vatandaşlar” tarafından ihbar edilir. Devir 12 Mart devridir. Genç teğmen, hemen tutuklanır. Suçluların arasında ikisi çok ilginçtir. Birisi “sosyalist düzende müteahhitliğin bulunmadığını” söylemesi, ikinci
“MOLLA BOZUNTUSU” DAVASI… (2/2)
“Molla bozuntusu” kimdir? Savcıya göre Cevdet Sunay, Süleyman Demirel’e ve avukatına göre Süleyman Demirel. Bilirkişiye göre her ikisi. Biz savunma yapıyoruz: “Yazıda, ‘bir molla bozuntusu dendiğine göre, bu ‘bir’ sözcüğün içine hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan giremez.” Suçun kesinlikle ortaya konması için birinci koşul, “molla bozuntusu”nun kimliğini saptamak, ikinci koşul ise eğer birden çok “molla bozuntusu” varsa, bunların içinden, “Anayasa sosyalizme kapalıdır” diyeni belirlemek… Yoksa her “molla bozuntusu” bu yazının kapsamı içine girmez. Güç iş vallahi…Boy boy, renk renk, çeşit çeşit mollalar vardır. “Molla bozuntusu” mollalık işlevini yerine getiremeyen, yozlaşmış molla demektir. Anayasa sosyalizme açık mı, kapalı mı pek bilinmiyor; amma mollalık Anayasa’ya aykırıdır. Molla bozuntuluğu ise, büsbütün Anayasa’ya ters düşmektedir. Mollalık ile sosyalizm arasında bir ilişki yoktur. ”Bir molla bozuntusu” kavramı, ülkemizde Anayasa’ya aykırı olan mollaların “manevi şahsiyetini” simgelemektedir. İşbu nedenle, Başbakan Süleyman Demirel’in durup dururken, “bana molla bozuntusu diyorlar” yollu yakınmasının hukukça hiçbir anlamı yoktu. Halk arasında yaygın bir deyiş vardır. Bazı tutum ve davranışlarında hafiflikle göze çarpanlara “ağır ol da molla desinler” denir. İlhan Selçuk’un yazısındaki “molla bozuntusu” her kim ise, molla olmayıp “molla bozuntusu” olmasına rağmen, bu davaya hiç karışmamıştır. Sonunda Yargıtay, kararı bir başka gerekçeyle bozdu ve “molla bozuntusu davası” da böylece unutulup gitti. Ben de o günden bu yana merak eder dururum: “Yahu, kim bu molla bozuntusu?”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.