Genç bir adam, oğlan çocuğundan biraz daha büyük biri ormanda saklanıyordu.
Fakat üç veya dört binyıl sonra tarımın gerçek anlamda gelişimi söz konusu olduğunda jürinin kararı nettir. Artan bir nüfus baskısı altında, yerleşik avcılar ve toplayıcılar hareket etmekte giderek daha fazla zorlanmış ve daha fazla emek harcama pahasına bulundukları çevreden daha fazla kaynak çıkarmak zorunda kalmış, böylece birçok büyük av hayvanı azalmış veya yok olmuştur. O halde bunun, İngiliz liberallerinin anlattığı, insanların icatlarından ve ilerlemelerinden bahseden öyküyle hiçbir alakası yoktur. Ekim teknikleri uzun süredir bilinmekte ve zaman zaman nan kullanılmaktaydı. Yabani bitkiler düzenli surette toplanıyor, tohumları saklanıyordu. Tahılları işlemek için kullanılan araç gereçlerin hepsi hazırdı. Hatta ihtiyat amacıyla birkaç hayvan esaret altında tutuluyordu. Yine de gerektirdikleri onca işten ötürü, hâkim geçinme pratikleri olarak bitki ekiminden ve hayvan bakımından olabildiğince uzak duruluyordu. Bu işin büyük kısmı, sadeleştirilmiş ve insan yapısı bir toprak parçasından kovulan doğanın oraya geri dönmesini engelleme ihtiyacından kaynaklanıyordu: Tek ürünlü tarlalar onları tehdit eden diğer bitkiler (ayrık otları), kuşlar, otlayan hayvanlar, kemirgenler, böcekler ve pas hastalığıyla diğer bulaşıcı mantarlardan korunmalıydı. İşlenmiş zirai topraklar emek yoğun alanlar olmanın dışında kırılgan ve savunmasızdı.
Reklam
Bu çevrede, ufak bir azınlığın rahat ve huzurunu temin etmek uğruna milyonlarca insanın çektiği acılar öyle ustaca saklanıyordu ki, bundan istifade edenler, bu acıyı ve bunun sonucunda kendi yaşantılarının zalimliğini ve hainliğini ne görüyorlardı ne de görebilmelerine imkan vardı.
İnsanların "cehennem" dediği şeye benziyordu bu hayat. İnsanlar açlıktan sokaklarda kendilerini yakıyorlardı, işsiz babalar eşleriyle çocuklarına siyanür verip aileleriyle birlikte intihar ediyorlardı, şehir hayatına uyum gösteren binlerce kadın o hayata uyum gösteremeyen erkekler tarafından her gün, her yerde öldürülüyordu, aç çocuklar sokaklarda dileniyordu, gençler ülkeden kaçmaya uğraşıyordu, her şafak vakti evler basılıyor, polisler muhalifleri alıp götürüyorlardı, iş yerleri batıyor, işçiler beş kuruş alamadan sokağa atılıyordu ve bütün bunlar korkunç bir sessizliğin altına saklanıyordu. Gazeteler, televizyonlar, haber bültenleri bunlardan söz etmiyordu. İnsanların açlıktan kendilerini yakmaları serbestti ama bundan söz etmek yasaktı. Şairin gördüğü gerçekleri artık ben de görüyordum bu gerçekleri kimseye söylemiyor, kimseye anlatmıyor, onları gizli bir kimlik içimde taşıyordum.
Sayfa 163Kitabı okudu
Sanki kendisinin dışındaydı, önden birini sürüyordu da konuşmanın yanıltıcı ışığında görünen ilk kendisi olmasın diye o birisinin arkasına saklanıyordu.
170 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
20. yüzyılın başlarında ingiltere'de yayınlandı. bunun öncesinde tibet'in ölüler kitabı himalaya dağlarında saklanıyordu. 1927 yılına kadar da hiç basılmadığı söylenir. bu kitap ölenler için bir rehber gibidir ve kitapta biri öldükten sonra neler yapacağı anlatılır. tibet geleneğine göre ölen kişi fetüs pozisyonuna getirilir. geleneksel tibet cenaze törenine gömülür, buna da göğe gömmek denir. bu nedenle fetus pozisyonuna getirilmiş beden bir poşete koyulur. en sonunda da yırtıcılara yiyecek olarak sunulur. çünkü tibet geleneğinde bedenin ölümden sonra hiçbir manevi değeri kalmamıştır. bu nedenle beden yaşayan canlılara armağan edilir. 49 boyunca tibet'in ölüler kitabı ölülere rehberlik eder. not: tibet'in budizm anlayışı genel asya'nın budizm anlayışından biraz daha farklıdır.
Tibet’in Ölüler Kitabı
Tibet’in Ölüler KitabıBardo Thödol · Ruh ve Madde Yayınları · 19913 okunma
Reklam
729 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.