“Ne çok değişiyor dünya, sanki her sabah dünden akılda kaldığı kadarıyla yeniden kuruluyormuş gibi. Her gün biraz daha kendine benzememeye başlıyor her şey…”
“Çok üzgündü ama. Ben annesine üzülüyor sanmıştım baştan, değilmiş, o hep öyleymiş, üzgünmüş hep. İnsan üzülmekten yorulmaz mı? Küçükken babaannem kanatana kadar ağzıma burnuma vurup sonra da mikrop kapmasın diye başımdan aşağı kolonyayı boca ettiğinde bile avazım çıkasıya ağlar, sonra ağlamaktan, üzülmekten yorulup gider karıncalarla oynar ya da terliklerden arabalar yapar, halının desenini yol belleyip kendi kendime trafik idare ederdim. O yorulmuyordu. Hep üzülüyordu.”
“Kimseye ait olamamış insanlardık çünkü biz. En yakınlarını nemli çukurlara ya da çok uzaklara erken saklamış, sevgisizlikten ve sürekli birilerinin gitmesinden korkup kimseyi sevemeyişimizle perişan olmuş zavallılardık.”
“İnsanların yaşıyla her zaman sorunum olmuştur. Zamanın sadece geçtiğini, durmadığını unutuyorum, insan ancak sonradan, bıraktığı izlerden anlıyor zamanı.”