Zararı yok ... İlk gördüğüm zaman senin gözlerin kalbimde ölümcül yaralar açmıştı... Zaten yaşamazdım...
Doğu'nun hayal ürünlerinden olan, nisan yağmurlarının ilk damlasını içine alarak kapanıp da bir inciyi sakladığı düşünülen sedefler gibi, Celal Bey'den ilham aldığı aşkı saklayan kalbi hiçbir emel ve arzunun nüfuzuna müsaade etmiyor, hiçbir kimseden gelecek lütuf ve sevince açılmıyordu.
Ağlayamadığımız zamanlar, bizde o gücün de mahvolduğu zamanlardır ki onun yerine geçen etkili bir sessizlik en şiddetli hüzün gözyaşlarından daha yakıcıdır.
Sayfa 47 - Koridor yayınlarıKitabı okudu
Eğer derin bir kendinden geçişle eğilen başını kaldırıp da arkasına bakacak olsa, sevdiğinin ilk defa, "Bilmezsin seni ne kadar seviyorum" sözünü İşitecek, yüzünü görecek. Kırılmış bir gönül, satılmış bir aşk, mazi olmuş bir istikbal, hep orada, arkasında duruyordu.
Acaba Nil'in bu dehşetli, bu ölümcül girdap ve selleri bu zavallı Dilber'i, bu bedbaht esiri nereye götürüyor? Hürriyetine ...
Üzerinde hüzünlü ayın donuk ışığından başka bir renk olmayan o çehrede, bütün elem ve ıstırabın dindiği, bütün sevda ve emellerin söndüğü görünüyordu.
Galiba emanet edecek bir sırrı, teslim edecek son bir sözü vardı. Fakat kime söylemeli? Nehir merhametsiz! Ağaçlar hissiz! Bulutların arasında büsbütün kurtulmaya çalışarak ışık saçan ay kayıtsız!
eğer geleli çok olmadıysa memleketinde bir nehrin kenarında başını sevgilinin kucağına dayayıp da, üzerleri karla kapanmış dağ tepelerini seyreylediğin zaman gönlünde neler hissettiğini söyle!
O kuş, o bahçede, üzerinden uçuşup geçen bulutlara, diğer kuşların konup kalktığı ağaçlara nasıl bir hasretle bakarsa, bu da ışıklara boğulmuş salonlara, her biri bir güzellikler aleminden inmiş güzellere öyle yakıcı bir bakışla bakıyordu. O kuş, başının üstünde gördüğü sonsuz semaya karşı uçmayı isteyip de kanatsızlığını anladığı zaman nasıl acı duyarsa, bu da ara sıra güzel bir kızın güzellik göğü olan ve kendisine nihayetsiz derecede derin görünen mavi gözleriyle karşılaşınca öyle cehennemi bir mahrumiyet ateşi içinde kalırdı.
Bu kadar canlı güzellik arasında, uzaktan hayranlık uyandırıcı düzgün endamıyla dikkat çeken bu kızın renginin uçukluğunu vurgulayan koyu siyah saçlarının ağırlığına yahut gecenin rutubetiyle tesiri artan çiçeklerin keskin, içe işleyen, sevdalı kokularına verilebilecek bir halde, o küçük başı ikide birde önüne doğru düşüyordu. Daha yakından dikkat etmek mümkün olsaydı, bir yuvadan işitilen kuş yavrularının sesleri gibi dudaklarının üzerinde dolaşan bir ismi gayet gizli bir "Ah ... " takip ettiği işitilirdi.
"işte Kleopatra, Mısır'ın bir odasında mahpus,"
Sayfa 165Kitabı okudu
Ben gökte uçuştuklarını işittiğim melekleri bile siyah zannederdim. Şimdi! Ah şimdi! Gel istersen birbirimizin haline ağlayalım!"
Sayfa 160Kitabı okudu
Bu ağaçlar, çiçekler ketumdur. İnsan değil ki ihanet etsin!
Ara sıra kendi kendime derdim ki, "Sarmaşıklar gibi bir kere sarıldığı kalbi bir daha bırakmayan bu kıvırcık saçlar pek tehlikeli."
Düşünüyorsun. Daima düşünüyorsun! Fakat kimi? Benden korkma! Beni mahrem say! Yüzüm siyahsa ruhumun da karanlık mı olması gerekir? Ben bir eksik vücutsam bir kalbe de sahip değil miyim? Kimseye acımaz, kimseyi sevmez miyim?
Resim