Her zaman bir kitabın sonuna yaklaşır gibi yaşa,
Lunaparkta kaybolmuş gibi yaşa,
Oyuncak dükkanında kaybolmuş çocuğun iştahıyla yaşa..
Kaybolmuşluğu unut, etrafına bak!
Yüzmek gibi yaşa, boğulmak gibi değil,
Uçmak gibi yaşa, düşmek gibi değil,
Kuş sesleriyle bir ağacın gölgesinde uzanır gibi yaşa..
Kaşık kaşık çikolata yiyip, ellerini beyaz tişörtüne silen çocuk gibi yaşa..
Saatlere bakmadan yaşa,
Beklemeden yaşa,
Yorulmadan yaşa.
Bir tırtılın kelebek olma hayali vardır,
Senin de bir hayalin olsun..
Öyle yaşa işte!
Boynu bükük soru işaretlerini boş ver.
Dik ünlemlerin var!
Noktaları at çöpe, kucak dolusu virgül getirdim sana.
Tanrı'nın sana uzattığı beyaz kağıdı geri çevirme...
Yani diyorum ki;
Yaşa da,
Nasıl yaşarsan yaşa
Siyah saçlarına düştüğünde yollarım,karşıma plansız bir ürperiş çıkıvermişti.
Yüreğime gelişine vurulmuş bir tokattı bu.
Herkes biraz elçisidir ya Tanrı'nın,sen yeni bir inanış biçimi gibi;bütün dinlerin aksine,sadece benim için inmiştin üstüme..
Eski sevdalardan getirdim bir tek kelimeyi bile kullanmadan ne büyük şiirler okumuştum sana,yeni bir lisanda..
Evcil bir sevgi değildi beslediğimiz,öyle tutkulu öyle vahşiydi ki;yara-bere içinde bıraktık birbirimizi..
Bu kadar kan kaybına dayanamadık belki de..
Koptu benim en derin yarım;
sende kaldığımı sonra sonra anladım..
Biz neden üzerine çay içilmemiş bir yemek yarım kaldık?
Sedir ağaçlarına gül yapraklarına
Başımı taşlara vurdum
Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı
Tanrısal duygular içindeydim
Bütün tanrısızlığımdan uzakta
Bir kemiklerinin sertliğini aldım
Bir teninin aklığını
Sonra sıcaklığını dudaklarının
Gel bak
Sana bir tanrı getirdim
Gel bak
Bir tanrı yarattım senden.
-Ümit Yaşar Oğuzcan