Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
...estetik sanat kuramı, insanı sanatın neden değerli olduğunu söyleyecek konuma getirir.
How Female Suicide Became a Cultural Obsession
İntiharın felsefesi etrafında dönen tartışmalar ve gerçekleşen intiharlar toplumsal cinsiyetin izlerini taşırlar. Varoluşçu bağlamda bireysel özgür seçim çerçevesinde tartışılan intiharın öznesi, söylenmese de- erkektir. Burada intihar, bireyin (erkeğin) kendi üzerine düşünmesinin, kendisiyle hesaplaşmasının bir aracıdır. Erkek düşünür,
Reklam
184 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
22 günde okudu
Çoğul Estetik, estetik üzerine yapılmış çıkarımlar ve değerlendirmelerin oldukça derli toplu güzel bir özeti gibi. Son bir senedir sanat felsefesi, sanatın gerekliliği ve güzellik ihtiyacı konusunda kaynaklar ararken beni tatmin etmeyen ve aradığımı bulamadığım kitaplarda vakit harcamışım. Çoğul estetik bu anlamda genel olarak sorularımın büyük kısmına cevap verdi. Altını çizmekten akıcı okuyamadığım bölümler oldu. Hatırlatmalar, alıntılar, tespitler çok yerindeydi. Bir çok yeni bilgi öğrendiğim gibi bakış açımı da büyük ölçüde genişletti. Özellikle sanat tarihine bakışımızın batı odaklı olması ve doğu sanatının kişiliği ve felsefesi üzerine, bu minvalde meşhur “sanatın sonu” kavramının ne anlama geldiği üzerine daha uzun uzun düşünmeliyiz belki.
Çoğul Estetik
Çoğul EstetikJale N. Erzen · Metis · 201118 okunma
“Burada duyusal olanın algılama, kavramsal olanınsa düşünmeyle ilgili olduğu görülürse durum daha iyi anlaşılır. Göz bir resmi algılar ancak “resim” kavramını bilmez, buna karşın düşünce “resim” kavramını bilir ama resmi algılayamaz. Örneğimizde ise, barış düşünceyle kavranır, güvercin ise duyularımızla algılanır. O halde kavramsal olanla duyusal olanı bir araya getiren sembol, nasıl ve hangi yetinin marifetiyle mümkündür? Sorunun yanıtı bizi doğrudan hayâl gücü yetisine veya kuvvetine götürüyor. Hayal gücü, hafızadaki hazır biçimlerden türettiği bileşik biçimlerin ötesinde, ne aklın ne de duyuların tek başına yapamayacağı son derece önemli temel bir işlevi üstlenir: kavramsal olanı duyusal olana bağlayarak kavramsal olanın duyusal olanda temsil edilmesini sağlar. Başka bir deyişle, düşünce hayal gücü sayesinde gözle görünür hale gelir. Böylece, kendi içinde tamamen kavramsal olan “barış”, sembolize edildiği “beyaz güvercin”le, şaşırtıcı bir biçimde, ‘duyusal bir gerçeklik’ kazanır. Burada sembolün basit bir türetmenin ötesinde tam bir icat olduğunu anlamak önemlidir.” Oğuz Haşlakoğlu/Sanat Felsefesi ve Estetik Yazıları s 146,147
“Sembol” Yunanca bir sözcük olan “sumbolon”dan geliyor (...) Platon Symposion’da Aristophanes’e atfen aktardığı söylencede, sözcüğü, önceden tek bir insan cinsi iken sonradan ayrıştırılan erkek ve kadın türleri için biri diğerinin sumbolon’u olduğu şeklinde kullanıp; “her erkek ya da kadın bu yüzden sumbolon’u olduğu karşı türü arar” diye ifade ederken tam da bu duruma işaret ediyor görünür. Buna karşın Aristoteles Peri Hermeneias’da, sözdekiler ruh hâllerindekilerin, harfler de sözdekilerin sumbolon’udur der. Burada ilginç olan, Aristoteles’in sumbolon’un bir ‘sınır’ oluşunu, yine aynı yapıtta yer alan, sözler ancak isimler sayesinde “sumbolon” hâline gelirler ifadesindeki genetai kelimesinin de gösterdiği üzere, aslında bir meydana gelme ya da görünür olma anlamında kullanıyor olmasıdır. Başka bir deyişle, Aristoteles bir meydana getirme fiiline dayandırmakla, örtük bir biçimde, sunbolon’un bir şeyin başka bir şeye dönüştüğü ‘sınır’ oluşunu içeriyor görünmektedir. s. 150-151
“... bir nesne al ve ona herhangi bir anlam yükle. Dilde ismi kavram yükleyerek seyrederiz; örneğin masanın anlamı onun işlevini aydınlatan kavram sayesinde mümkündür. Başka bir deyişle, ben örneğin bir sandalyenin anlamını, onun işlevinin deneyiminden (oturma) türetilen kavramla idrak ederim. Aksi takdirde ne ismin ne de nesnenin kendisi tek başına hiçbir anlam ifade etmez; çünkü ancak bu ikisi birbirine nasıl bağlandığı aydınlatıldığında ben bunun tecrübesi yoluyla o ismin nesnedeki işlev bağlamını bizatihi anlam olarak kavrarım.” s. 201
Reklam
Batı müziği senfonik anlamda orkestra kökenli olduğu için her zaman ona tempo bağlamında bestenin sahip olduğu ethos’u (kimliğini) ve pathos’u (taşıdığı ruh hâli) harmonia içinde birlikte verecek bir şefe muhtaçtır.. başka bir deyişle, Batı klasik müziğinde orkestra, bizatihi şefin meta-enstrümanıdır; dolayısıyla da şef gerçek bir Marstro ise
“... düşünce düşleme değildir; çünkü düşünce yapısal ilkeyi görüntü olmaksızın kavrar ve esasını mantık ve matematik oluşturur; buna karşın düşleme hayâl gücü üzerinden bir görüntüyü diğerine benzettiği analojik esaslı bir ilişki kurar. s. 246
“Sanat hayatın bir parçası değildir, aksine hayat sanatın bir parçasıdır; çünkü insan için hayat içinde kendisini inşa ettiği bir sahnedir.. bu nedenle de sanat ne bir meslek ne de fiyakalı ya da marjinal bir hayat tarzıdır; sanat insanın maruz kalabileceği doğal ya da toplumsal her türlü olumsal koşula rağmen zorunlu biçimde kendi kendisinin eseri olduğu hakikatinin ifşasıdır.. zaten bu nedenle insanlar sanatı bilerek yanlış anlarlar; ondan ‘temsil’ esasında ‘duygu’ ya da ‘düşünce’ olarak etkilenir, onun ‘sahne’ esasında zihinsel değişim ve ruhsal dönüşüm gerektiren ‘eylem’ özünü örnek almazlar.” s. 254
215 öğeden 141 ile 150 arasındakiler gösteriliyor.