Sanatkâr, düşünen, duyan, seçen ve yaşadığı toplumu, dünyayı daha iyiye, daha güzele doğru değiştirmek isteyen bir adam olarak çevresiyle, insanlığın gidişiyle ilgilenmesin...bu olamaz.
Peki, bilim adamının, politika adamının yahut daha iyi yaşama şartlarına kavuşmak isteyen halk adamının bu yoldaki çalışmalarına uygun olarak sanatkâra düşen ödev nedir? Bu ödev onun, sahip olduğu aletle, yani sanatıyla kendisini daha iyi bir dünya amacına vermesidir. Böyle olduğu için de sanatkârın, önce sanatının ustası olması gerekir. Bu ustalığa sahip olmak yolunda yürümeyen bir sanatkâr, inandığı, seçtiği yollarda bir fedai, bir nefer olabilir. Ama ona bir sanat adamı olarak hizmet etmek talihini kazanamaz. Bu talih ona dışarıdan da verilemez. Sanat adamı talihini kendisi yaratır. Önce cemiyet meseleleri mi? Yoksa sanat meseleleri mi? Bence bugünkü sanatkârın yolu, en ileri, en mükemmel bir teknikle halk adamının sanatını yaratmak yoludur.