20. yüzyılın büyük fizikçileriyle binlerce yıl öncenin mutasav­vıfları aynı noktada birleşiyorlar. iki grup da gördüğümüz nesne­lerin, katı cisimler olmayıp bir enerji hareketi olduğunu savunu­yor. Gördüğünüz masa, masa değil bir enerji hareketi, insan da öyle, kuş da, köpek de, cam da, otomobil de... Ve enerji yok ol­muyor.Bizim bunca önemsediğimiz dünya, sınırları bilinmeyen ev­rende, galaksiler arasında, güneş sisteminde yer alan ve uzaktan soluk, mavi bir nokta olarak bile fark edilemeyen, belki de evren­de bir ıpatematik büyüklük ifade etmeyen toz zerresi. Biz de onun üzerinde kısacık bir an yanıp sönen, yaşam belirtileriyiz.Bu yüzden Stephen Hawking Tanrı’ya inanıp inanmadığını soranlara, insanın gerçek boyutunu anlatıyor ve “Evren bizim gi­bi yaratıkların tasavvuruna göre kurulamaz,” diyor.Bir anlamda Einstein’ın sözlerini tekrarlayarak, öğrendikçe, bilmediklerinin ne kadar çok olduğunu kavraması gerçeğini vur­guluyor.Büyük bilim adamlarının açıklamaları, evreni kavramamızın, bahçedeki karıncanın Wall Street borsasındaki hesapları kavra­masından daha güç olduğunu ortaya çıkarmakta.
Mutasavvıflar ise bu gerçeği görmüş ve her zerrenin, büyük ıerjinin bir parçası olduğundan hareketle “birlik ve “vahdet-i vucut felsefesine ulaşarak “enel hak noktasına gelmişti.Böylece en küçük en büyük oluyordu, insanoğlu hem hiçbir seydi hem de her şey!
Reklam
.Koskoca bir imparatorluğu yönetmek ile aile reisi olmak ara­sında nitelik açısından bir fark yoktur. Aradaki fark niceliktedir. Mesele bu iktidarı nasıl kullandığınızla ilgilidir.Zorba bir erkek olarak aile üyelerinin haklarını gasbediyor, onları karşınızda susta durduruyor, sizin gelirinize muhtaç karı­nızı bu güçle eziyor, gövdeniz daha iri olduğu için çocuklarınızı dövüyorsanız siz bir diktatörsünüz demektir.Canınızın çok sıkıldığı bir gün yolda yürürken önünüze çıkan küçük köpeğe tekme atıyorsanız, sadist bir diktatör olursunuz.Diktatörlük en küçük iktidar biçiminde bile var olan bir teh­likedir.Yağmurda ıslanan yolcuları almayan taksi şoförü bile o anda elindeki iktidarın tadını çıkarmaktadır.
Bu, herkes için böyledir de medyada durum daha da farklı­dır. Eğer elinize bir gazete televizyon ya da bir köşe verilmişse ve siz bunu kişisel sempati ve kızgınlıklarınıza göre yönetiyorsanız “yolsuzluk” yapıyorsunuz demektir.Eğer ülkedeki sansüre karşı çıkarken, kendi kurumunuzda, kıskandığınız kişilere sansür uyguluyorsanız, onlarla ilgili ger­çeği tersine çevirmeye çalışıyorsanız; onurdan, meslek ilkelerin­den, namustan, erdemden, ahlaklı olmaktan, demokratlıktan, in­san haklarından dem vurmanız, yüzünüze geçici olarak taktığınız bir maske anlamı taşır.Ama hiçbir küçük diktatör gerçeği sonuna kadar tersine çe­virme imtiyazına sahip değildir. Ve her diktatörü bekleyen son, onları da bekler: Bir köşede unutulmuş bir emekli olarak çevre­yi seyrederek tamamlarlar ömürlerini. Hem de kimsenin saygıy­la anmadığı bir biçimde.Bu sondan kaçış yoktur!
Belli bir yaşta insanın kendini kanıtlama çabası, kendini anla­ma çabasına dönüşmelidir.Ne var ki bazıları yaşlanır ama olgunlaşamazlar; ömürlerinin sonuna kadar başkalarının kendileri hakkında ne düşündüğü en önemli konu olarak kalır. Beğenilmek, sevilmek ister ve bütün güçleriyle bunu sağlamak için uğraşırlar.Bazıları da belli bir olgunluğa erişince, kendilerini beğendir­meye çalışmaktan vazgeçer ve dünyayı daha rahat bir gözle sey­retmeye başlar. Bu aşamada kişinin “nasıl göründüğü” sorusu önemini kaybeder; bunun yerine kendisinin “dünyayı ve insan­ları nasıl gördüğü” öne çıkar.Değeri ölçülmeye çalışılan kişiden, değer ölçmeye geçiş aşa­masıdır bu. O kişi artık yarışta değil, jüridedir.Altın değil sarraftır.Aktör değil, yönetmendir.Karatı ölçülen taş değil, kuyumcudur.Ve bütün bunlar eğer bir iç disiplinin tutarlılığını taşıyorsa, o kişi dünyanın nirengi noktalarından biri olur. Çevresindeki in­sanlar için bir ayar haline gelir. Böyle bir insan bir terazidir, bir ölçüdür.Bazıları bu noktaya hiç gelemeden ölür ve son sorusu, “Acaba beni beğeniyorlar mı?” olur.Bazıları da iç dünya zenginliği sayesinde manevi birer otorite mertebesi kazanır.Birinciler telaşlıdır, İkinciler sakin.Birinciler hırsı piriye kapılmıştır; İkinciler, evren içindeki in­sanı hangi ölçekte değerlendireceklerinin farkındadır.Yaş, insana olgunluk ve bilgelik getirmeli.
Bazilari geride bir şeyler bırakacaklar. Bir kitap, bir tablo, bi­limsel bir buluş, namuslu bir davranış, bir merhamet öyküsü, bir türkü... Gönlü daha zengin olanlar, “Bu dünyadan gider olduk / Kalanlara selam olsun!” diyecekler ve bu insan çığlığı yüzyıllarca yankılanacak kulaklarda.Bencilliğin kör kuyularında boğulanları ise torunları bile ha­tırlamayacak.
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.