Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Zamanlarını aşan fikirler bir sanatçı tarafından dile getirilmişse eğer, tüm insanlığı kavrayan etkilerini her zaman korur; dünyayı birleştiren inanışlar, bireysel doktriner ve saldırgan olanlardan daha uzun ömürlü olur.
152 syf.
8/10 puan verdi
·
5 günde okudu
İnsanları sevmekle yaralandım. Teselliyi hayvanları sevmekte buldum.
“1937’de doğdu Hiç uçurtması olmadı.” (s. 11) Ölmeden bir sanatçı ile tanışmak isteseniz kim olurdu? Kitabı okumadan önce de Cüneyt Arkın derdim sanırım bu soruya. Ama okuduktan sonra öyle bir bağ kuruldu ki içimde artık istesem de başka cevap veremem sanırım. Sahi, nasıl bilirsiniz kendisini? Battal Gazi, Kara Murat, Dünyayı Kurtaran Adam, Türk
Benim Kahramanım Türk Halkıdır
Benim Kahramanım Türk HalkıdırCüneyt Arkın · Kırmızı Kedi Yayınevi · 0170 okunma
Reklam
Böyle durumlarda herkes, güçlü bir alışkanlığa, bir tutkuya sığınır: Ayyaş içer, edebiyatçı yazar, yontucu taşı yontar, acısını dindirmek için her biri, en kuvvetli iç güdüsünden medet umar ve gerçek sanatçı, kendi bağrından şaheserler yaratır.
Yeterince yazar, sanatçı, editör, profesör ve ressam tanıdım, hiç­ biri gerçekten özgün ve ilginç değildi. Kağıt ya da tuval üzerinde daha iyi görünüyorlardı, bu da azımsanacak şey değildir, fakat bu insanların karşısında oturup konuşmalarını dinlemek ya da yüzleri­ ne bakmak hayli can sıkıcı olabiliyor.
Sanatçı bir halka çağrıda bulunmaktan başka bir şey yapmaz, girişiminin en derininde ona ihtiyacı vardır, onu yaratma­sı gerekmez ve yaratamaz da. Sanat, direnendir: Ölüme, köleliğe, alçaklığa, utanca direnir. .
Sayfa 104 - MetisKitabı okudu
İnsanın kötü huylarıyla erdemleri, sanatçı için bir sanat hammaddesidir.
Reklam
Jacob Burckhadt, 1860 yılında, rönesans’ı orta çağın kimliksiz kalabalıklarından sıyrılan bireyin kendini ortaya koyuşu olarak tanımlamıştır. Gerçekten de bu dönemde artık sanat eseri, onu yaratan bireyin damgasını taşıyordu ve sanat alanındaki zihinsel ve düşünsel yarış tarihte görülmüş olanların en yücelerinden biri olarak kabul edilecekti. Sanatçı, zanaatkar durumundan çıkıp, bir zihin ve düşünce aristokratı haline gelmişti. Ama tek başlarına yaşayan sanatçıların içinde bulundukları toplumun talepleri ile fildişi kulelerinden çıkıp, mesajlarıyla insanlığı etkiledikleri dönem henüz gelmemişti. Kendisiyle kitleler arasına bir mesafe koyan Rönesans sanatı zengin patronların ve entellektüellerin oluşturduğu aristokrat sınıfın coşkusuyla yüceltiliyordu. Böylece sanat, bir saray etkinliği haline gelmiş ve toplumsal gereklerinin etkisinde kaldığı daha önceki dönemlerde olduğundan çok daha fazla patrona dayanmak zorunda kalmıştı. Her türlü ruhani ya da dünyevi yarar kaygısından kurtulan sanat eseri, bir sanat nesnesi haline gelmiş ve kendi kendinin amacı olmuştu. Sanat eseri, salt bir seyretme ve tat alma edimi için yapılıyordu artık ve bu eseri de ancak kültürlü bir seçkinler zümresi anlayabilirdi.
"Sana niye inanalım? Kör bile değilsin." "Ben kimseye kör olduğumu söylemedim." "Ama herkes sana Kör Hakkı diyor." "Orhan Gencebay'a da büyük sanatçı diyorlar." "Ağzın iyi laf yapıyor." "Benim adım Kör Hakkı. Dilsiz Hakkı değil.
Sayfa 83 - Doğan Kitap
Açıkça ifade etmek gerekirse, temâşâ ve teemmül zekânın yapacağı bir şey değildir. İzzetbegoviç'in verdiği bir örnek üzerinden yürüyecek olursak, yeni bir uçak tasarımı üzerinde çalışan bir bilim adamı temâşâ etmez. O düşünür, araştırır, irdeler, sorgular ve karşılaştırmalar yapar; bu süreçleri ister tek tek ele alalım, ister hep birlikte değerlendirelim, bunların hiçbiri temâşâ değildir. Bir şair, bir filozof, bir sanatçı, bir münzevi, uzlete çekilmiş bir insan temâşâ eder. Onlar büyük bir hakikate, o büyük sırra ulaşmaya çalışıyorlar. Bu hakikat hem her şey, hem de hiçbir şeydir: bir ruh için her şey, geri kalan dünya için ise bir hiç.
80 syf.
·
Puan vermedi
·
13 günde okudu
Aşçılıktan askerliğe...
Mehmet Akif Ersoy Avrupa gezisinden dönünce soruyorlar; "nasıldı" diye... Diyor ki, "İşleri dinimiz gibi, dinleri işimiz gibi!" * Napolyon'u belirli sıfatlarla anlatabiliriz sanırım. Tutkulu: Napolyon, aşçılıkla başladığı kariyerinde bile tutkulu bir şekilde ilerledi. İşine olan aşkı, sonradan siyasi alanda da başarılı olmasını sağladı. Etkileyici: Napolyon'un liderlik yetenekleri etkileyiciydi. Askeri dehayı kullanarak hızla yükseldi ve Fransa'nın lideri oldu. Stratejik: Napolyon, askeri stratejisiyle savaş alanlarında zafer kazandı. Bu stratejik zekası, onu siyasi arenada da güçlü kıldı. Lider: Napolyon'un liderlik vasıfları eşsizdi. Halkı peşinden sürükleyerek devrimci bir lider haline geldi ve Fransa'nın kaderini değiştirdi. İnançlı: Napolyon, hedeflerine olan inancıyla tanınıyordu. Her zorlukla karşılaştığında pes etmedi ve nihayetinde Avrupa'nın en güçlü liderlerinden biri oldu. Mücadeleci: Napolyon, her zaman mücadele etti. Hem kişisel hayatında hem de siyasi arenada karşılaştığı engelleri aşmak için kararlılıkla mücadele etti. Başarılı: Sonuç olarak, Napolyon'un hikayesi, aşçılıktan askerliğe uzanan bir başarı öyküsüdür. Tutkusu, stratejisi ve liderlik yetenekleri sayesinde siyasi alanda büyük başarılar elde etti ve tarihin akışını değiştirdi. Kitapta bahsi geçen diğer bir karakter ise Piyanist Suhlin. Suhlin, genç yaşta müziğe olan tutkusunu keşfederek piyano çalmaya başladı. Yeteneği ve disipliniyle kısa sürede dikkat çekti ve uluslararası alanda tanınan bir sanatçı haline geldi.
Napolyon
NapolyonWilhelm Adolf Carl Sternheim · Cem Yayınevi · 202045 okunma
Reklam
Bizde tarikatlar lOO'e yakındır, bunların ayrıca yüzü aşkın şubeleri vardır. Yalnız bizde böyle değil bu . . . Hıristiyanlıkta, Mu­ sevilikte, yetmiş beşe yakındır tarikatlar.. . Bunları, gireceğim yo­ lu seçmeye çabalarken okudum biraz ... Şunu gördüm. Araplar mezhep kurucusudurlar. Biz Türkler, tarikat kurucusuyuz. Arap mezhepleri sufiliğe, Türk tarikatları tasavvufa dayanır. Tasavvufa göre dünyada her şeyden önce güzellik vardı. lbadet bu güzelli­ ğe tutkunluktur. Bu sebeple Türk'ün bağlanacağı inanç, Allah korkusundan değil, Allah sevgisinden gelir. Okudukça tasavvu­ fun yalnız Türk'e mahsus bir yol olduğunu anladım. Türk illerin­ de doğmuş, Anadolu'da gelişmiştir. Türk tasavvufu, şamanlıkta lslamlığın karışımıdır. Buna biraz da yeni Platonculuk katılmış Roma Anadolu'sundan kalıntı... daha doğrusu Stoisizm ... Anado­lu'ya Şeyh Ahmet Yasevi adına halifeleri yaymıştır tasavvufu ... Bunların hepsi dünyadan el çeken basit köylülerdir, bence ... Pir Dede, Keyifli Baba, Horoz Dede, Aptal Musa, Avşar Dede, Akya­ zılı Baba, Kudümlü Baba Sultan, Sarı Saltık. .. Bunlar köylü halkı etkilemişler, Anadolu'nun lslamlaşmasını, bir anlamda Türkleş­ mesini sağlamışlar. Anadolu bu tohuma o kadar uymuş ki, Yunus Emre gibi kocaman bir dahi sanatçı yetiştirmiş ...
"Her çocuk bir sanatçıdır, Mesele büyürken de sanatçı kalabilmek."
Gerçek yaratıcı, kendisinin hiçbir şey yaratmadığını, varoluşun onun üzerinden çalışmış olduğunu bilir. Varoluş onu, ellerini, varlığını ele geçirmiş ve onun üzerinden bir şey yaratmıştır. O sadece bir araç olmuştur. Gerçek sanat budur. Sanatçının yok olduğu eserdir. O zaman ortada ego sorunu kalmaz. O zaman sanat bir din olur. O zaman sanatçı bir mistik olur. Sadece teknik olarak yetkin değil, varoluşsal olarak da özgün.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.