Yalan Tarih Uyduranlara ve İnananlara İthafen;
"1946, hele 1950’den beri Atatürk devri, onun içinde şöyle böyle bulunmuş olanları, veya kendilerini olduklarından başka türlü sandırmak hevesine kapılanların elinde sömürülüp durmuştur. Yayınlanan hatıraların çoğunda ölüler tanık, bir ağızla iki kulak arasında, hiç kimsenin duymadığı fısıldaşmalar belge diye kullanılmaktadır. Tarihçi ise, gazete okuyucuları kadar kolay avlanmaz. Tarihçi, bu hatıraların doğruları ile sahteleri ve zorlanmışları arasında yanılmaktan kendisini kurtarmasını bilir."
Sayfa 7 - Pozitif Yayınları, 1.Baskı, Atatürk'ün Doğumundan Ölümüne Kadar, Falih Rıfkı Atay 1894-1971Kitabı okudu
Osmanlı artığı ülkemizde, hala, sağlı-sollu "Büyük adam" taslaklarının içyüzlerini bir matah gibi pes perde saklayıp, "yanına yanaşılmaz" ancak çağrılırsa "ayağına yüz sürülür" olmak çalımları, hep o Halk düşmanı Bizans soysuzlaşmasının "Hacıağa Asaleti" kılığında keramet taslamalarından kalmadır. Ve Türkiye'de hiçbir konunun, hiç kimsece, hiç kimseyle insancıl biçimde konuşulup tartışılmaz oluşu, o Bizans-Osmanlı derebeyi iğrençliğinin virüs gibi ruhlara sinmiş, vicdanlarda kaşar bağlamış olmasından ileri gelir. Birşey sanırlar kendilerini. Daha doğrusu bir şey sandırmak isterler kendilerini. Bizans değil, Etiler çağında yaşatılan "halk" adlı yığını, "Sürü Çobanı" metodundan başka türlü gütmenin olamayacağına inanırlar. Hepsi, hepsi ve hepsi: o insanı aşağılaştırarak paramparça yem eden pis kuruntunun esrarkeşliği ile Hu! Çeke çeke, en maskara "Tarikat Ulusu" kesilmenin iğrenç bayıltısı içine manda gibi gömülürler.
Reklam
1946 , hele 1950 den beri Atatürk devri,onun içinde şöyle böyle bulunmuş olanları veya kendilerini olduklarından başka türlü sandırmak hevesine kapılanların elinde sömürülüp durmuştur. Yayınlanan hatıraların coğunde ölü tanık, bir ağızl iki kulak arasında, hiç kimsenin duymadığı yazışmalar, fısıldaşmalar belge diye kullanılmaktadır.
pozitif
Sahtekâr Tarihçilere İthafen
"1946, hele 1950’den beri Atatürk devri, onun içinde şöyle böyle bulunmuş olanları, veya kendilerini olduklarından başka türlü sandırmak hevesine kapılanların elinde sömürülüp durmuştur. Yayınlanan hatıraların çoğunda ölüler tanık, bir ağızla iki kulak arasında, hiç kimsenin duymadığı fısıldaşmalar belge diye kullanılmaktadır. Tarihçi ise, gazete okuyucuları kadar kolay avlanmaz. Tarihçi, bu hatıraların doğruları ile sahteleri ve zorlanmışları arasında yanılmaktan kendisini kurtarmasını bilir."
Sandırmak..
"İç bunalımı insana zamanı uzunmus gibi gösteriyor. Öyle sandırıyor iste!"
Sayfa 78 - Roman YayınlarıKitabı okudu
1946, hele 1950'den beri Atatürk devri, onun içinde şöyle böyle bulunmuş olanları veya kendilerini olduklarından başka türlü sandırmak hevesine kapılanların elinde sömürülüp durmuştur. Yayınlanan hatıraların çoğunda ölüler tanık, bir ağızla iki kulak arasında, hiç kimsenin duymadığı fısıldaşmalar belge diye kullanılmaktadır.
Reklam
1946, hele 1950'den beri Atatürk devri, onun içinde şöyle böyle bulunmuş olanların veya kendilerini olduklarından başka türlü sandırmak hevesine kapılanların elinde şahsi veya siyasi maksatların oyuncağı haline geldi.
Sayfa 5 - Dünya Yayınları - I. Cilt - 1958Kitabı okudu
1946, hele 1950'den beri Atatürk devri, onun içinde şöyle böyle bulunmuş olanları veya kendilerini olduklarından başka türlü sandırmak hevesine kapılanların elinde sömürülüp durmuştur.
1946, hele 1950'den beri Atatürk devri, onun içinde şöyle böyle bulunmuş olanları veya kendilerini olduklarından başka türlü sandırmak hevesine kapılanların elinde sömürülüp durmuştur. Yayınlanan hatıraların çoğunda ölüler tanık, bir ağızla iki kulak arasında, hiç kimsenin duymadığı fısıldaşmalar belge diye kullanılmaktadır.
Sayfa 7 - Pozitif YayıneviKitabı yarım bıraktı
Sanmak ve sandırmak kadının en etkili silahı
Reklam
Osmanlı artığı memleketimizde, hâlâ, sağlı-sollu "Büyük Adam" taslaklarının, içyüzlerini bir matah gibi "Pes perde" saklayıp, "yanına yanaşılmaz", ancak çağrılırsa "ayağına yüz sürülür" olmak çalımları, hep o Halk düşmanı Bizans soysuzlaşmasının "Hacıağa asâleti" kılığında keramet taslamalarından kalmadır. Ve Türkiye'de hiçbir konunun, hiç kimsece, hiç kimseyle insancıl biçimde konulup tartışılmaz oluşu, o Bizans-Osmanlı derebeği iğrençliğinin miyasma gibi ruhlara sinmiş, vicdanlarda kaşar bağlamış olmasından ileri gelir. Bir şey sanırlar kendilerini. Daha doğrusu (insan kendini bilmez mi?), bir şey sandırmak isterler. Kendilerini Bizans değil, Etiler çağında yaşatılan "halk" adlı yığını, "Sürü Çobanı" metodundan başka türlü "Gütme"nin olamayacağına inanırlar. Hepsi, hepsi ve hepsi: o insanı aşağılaştırarak paramparça yem eden pis kuruntunun "Esrar"keşliği ile "Hu!" çeke çeke, en maskara "Tarikat Ulusu" kesilmenin iğrenç bayıltısı içine manda gibi gömülürler.
Resim