Şimdiye kadar sevilmedim.. Çok özendim.. Fakat sanırım ki sevmedim.. Yahut biraz öyle zannettiklerimin sevgi olmadığını şimdi anlıyorum.. Gençlerin kalplerini saadetle dolduran sevda perisi benim gönlümde hiçbir vakit bir hakikat şekline girmek lütfunu göstermedi.. Daima hayaller suretinde kaldı.. İşte ben öyle oyalandım.. Hep hayaller hülyalar arkasında koştum.. Hep mevcut olmayan güzeller için ağladım.. Bu hiçler için o kadar yoruldum ki.. Aşkı da inkâr edecek bir hâle geldim..
Sayfa 85 - İskele YayıncılıkKitabı okuyor
“ağlamama gelince boşverin. ikide bir neden ağladığımı kendim de bilmiyorum. duygularım, izlenimlerim acı veriyor bana. bulutsuz, donuk gökyüzü, güneşin batışı, akşamın o sakinliği.. -niçin bilmiyorum- bütün bunlar bir hüzün çöktürdüler içime, doldum, ağladım. ama niçin yazıyorum bütün bunları size? öyle zor ki bir daha anımsamak, anlatmak. sanırım anlarsınız beni”
Reklam
Zaten, az zaman içinde İstanbul öylesine değişmiş, öyle bambaşka bir şehir olmuştu ki, annemle ben eski halimizde kalsaydık bile bu­na ayak uydurmağa imkan bulamıyacaktık. Her şeyi, herke­si yadırgıyacaktık sanırım. Giyim kuşamlar bizim alıştığı­mız giyim kuşamlar değil, sözler sohbetler bizim bildiğimiz sözler sohbetler değildi.
Sayfa 151
ah! acı. bir otel kâtibinin ilk kafatasıdır kuş kanadında sinirdir, kasılır sessizliğim söyleme, ne olur! denilmesin! bilinmesin!, sevgilim! senin sesin benim üvey koltukaltımdır. Yağmur yağar gıdıklanırım. Ölüm ayağa kalktı, gülüyor, geliyor, bağıracak sanırım. O zaman özlediğimde seni bir kalça çıkarmışçasına bir çocuk bıçaklar gibi öptüğümde seni bir hüznü küçümser gibi öptüğümde seni yürüyüş olur. Alkışlarlar, nasıl kör biri geceyi çoğaltır nasıl kel biri tarak görür, üşür nasıl bir şair artarak düşünür. Öyle.
Sayfa 72
Hoşuna gitti mi? Göğsümü avuçluyor, sıkıştırıyor irileştiriyor ve dayanamayacağım kadar hassaslaştırıyor. Alt dudağımı dişliyorum ama yalan söyleyemem kuralları çiğ-neyemem. Hem yalan söylemek isteyen kim? Bu adamın gönüllü kölesiyim ve her dokunuşu sanki bir lütuf. Evet hoşuna gitti. Sana acı olabilir demiştim ama sadece daha fazla zevk «-n
Sayfa 151
Sömürücülük bir bütündür, sömürücülük belasına uğramış bir milletin her yanı da büyük yıkıma uğramış demektir. İnsanları sömürülüyor, yoksullaşıyor da bu beladan toprağı kurtuluyor mu? Toprağı kurtuluyor da kültürü öyle mi kalıyor? Kültürü yozlaşıyor da dini, gelenekleri kendini kurtarıyor mu? Sanırım ki buna evet diyecek bir babayiğit çıkamaz
Reklam
"Annen haklı, Tonino, gerçekten de yaşlı bir deliyim," dedi Bu cümleyi hiç unutmadım, sanırım, annem de öyle.
Sayfa 50
Kitap sevgisi diye bir sevgi vardır sanırım. Ana sevgisi, kardeş sevgisi, yar sevgisi gibi bir sevgi. Bu sevgi insanın içinde doğuştan mıdır? Yoksa sonradan mı uyanır? Bunu bilmiyorum. Daha doğrusu şöyle inanıyorum: Kitap sevgisi de bütün öbür sevgiler gibi doğuştan vardır; ama uyuyordur. Onun zamanı gelince uyandırılması gerekir. Kitap sevgisinin bende nasıl uyandığını düşünüp bu kanıya varıyorum.. Halka ışık götürmek hiçbir yerde kolay değildir. Öyle dalmış ki yüzyıllar süren uykusuna, uyandırmazsan uyanacak değil.
Hep Genç Kalacağım
Eşi Aliye’ye gönderdiği bir mektupta “İhtiyarladığımda çekilmez bir adam olacağım hakkındaki iltifatına teşekkür ederim. Ama bu tahminin doğru çıkmayacak sanırım. Çünkü ihtiyarlayacağımı kim söyledi. Hep genç kalacağım” diye yazmıştır yıllar önce. Öyle de olur. Hep genç kalır Sabahattin Ali. 42 yaşında “millî duygularım galeyana geldi” diyen biri tarafından başına defalarca vurularak öldürülür.
Zamanda Tutsak
"Seni düşünüyorum. Evet en az dünkü kadar seni düşünüyorum. Belki de daha fazla. Yarın da seni düşüneceğim ve yarından sonraki günlerde de. Sanırım seni hep düşüneceğim."
Sayfa 199 - Seni Düşünen Biri.Kitabı okudu
Reklam
Uyuşuk
Uyuşuk devrimci olmaz. Uyuşuk işçi olmaz. İki arkadaş arasında geçen bir fıkra var. Öğleden sonra saat iki gibi her biri bir hamakta yatıyorlarmış. Tembellik saati. Eşleri kahvelerini getirmekle kalmayıp içmelerine de yardım ediyormuş. Yerlerinden kıpırdamıyorlarmış. Öyle ki uyuşukluktan konuşmuyorlarmış. Aniden bir tanesi "Dostum, yılan sokmasına ne iyi gelir?" diye sormuş. Diğeri "Hayırdır dostum? Yılan mı soktu?" diye sormuş. Bütün uyuşukluğuyla diğeri cevap vermiş "Hayır dostum, ama şuradaki yılan sanırım beni sokacak.
Hüküm O'nundur.
insanın birbirine bağlanmasının iradeyle uzaktan yakından ilgisi olmadığını kader kısmet kelimelerini kullanmadan nasıl anlatacaktı ki? Masadaki kibrit kutusu dik- katini çekiverdi Dr. Mavi'nin. Her gün balkona çıkıp püfür püfür sigara tüttüren sekreteri unutmuş olmalıydı. Masasında duran metal bir kalemle kibrit kutusunu Kırmızı'ya
Sayfa 225
Sıradanlık görünür bir şey. Çoğunluk öyle olduğu için sanırım. Diğerleri yani evet diğerleri tüm meczup deli çaresiz çılgın yitik zavallılar görünmezlik yeleği ile dolaşıyor sokaklarda.
Sayfa 112Kitabı okudu
Televizyonda bir yemek programı vardı, sağ alt köşede adı şu şekilde yazılmıştı: Damatlar Mutfakta. Belli ki kayınbabaları da sofradaydı.Beş adam bir sofranın başında oturmuş, günün damadı olan esmer adayın pişirdiği pirzolayı tartışıyordu.Sofranın başında așina olduğum bir yüz vardı, normalde akşam haberlerini sunan ünlü bir spiker. Masanın
Kadın dik bir tavırla başını kaldırdı. "Üç evim, iki de arabam var. Gelirim de gayet yerinde ama ben, beni param için sevecek birini istemiyorum. Vazgeçtim, talip malip değilim Sadık Bey'e!"Bu, seyirciler arasında daha büyük karmaşaya yol açtı, sunucu bu kez umursamadan Makbule Hanım'a yaklaştı. "Aman Makbule Hanımcığım!" dedi alımlı bir sesle. "Şimdi öyle demeyin, elbette insan evleneceği insanın gelirini merak eder."Makbule Hanım'ın kaşları çatıldı. "Bu devirde mi? Kadın erkek eşitliği diye bir sey var yahu! Herkes çalışıp parasını kazanabilir..."Sunucu şakacı bir tavırla güldü. "Siz epey maskülist bir hanımefendisiniz sanırım, ne güzel!" Bunlar ne diyordu böyle?
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.