yazılmasının üzerinden neredeyse koca bir asır geçmesine rağmen hakkındaki kafa karışıklığının halen devam ettiği tarihsel/siyasal bir roman.
kimi, bir dönem romanı olarak oldukça öğretici olmasına karşın değerinin yeterince bilinmemesine hayıflanırken, kimi de boş, tekrarla dolu, yoğun, fazla uzun ve/veya sıkıcı bulmuş. her iki gruba da hak
Hitler'in sekreterliği yapan Traudl Junge tarafından yazılan bu kitap bana hic samimi gelmedi. Nedeni ise; Yok edilen 6 milyon insandan savaş sonrası kurulan Nürnberg duruşmalarinda haberi oldugunu söylemesinden dolayı...
Şeytanin sekreterliği yapınca sanırım kendisinin içine de seytan kaçmış...
Yine heyecanlı ve soru işaretleriyle bitti diğerler kitabınıda okumazsam merakımdan uyuyamam sanırım. Konuya gelelim aradan iki yıl geçmiş biraz şaşırdım ve o süreç boyunca ada'nın güçlenmesini de ayrı bi sevdim şahsen. Olay öyle iyi ilerliyor ki adanın ailesiyle ilgili sırrı çok merak ediyordum bu kitapta açığa çıkması ve olan şeyler biraz şaşırdım. Ve resmen her bölümde şok üstüne şok geçirdim desem yeridir. Tam mutlu oldular sorun yok derken öyle bir yerde bitti ki sinir olmamak elde değil. İlk kitapta ve ikinci kitapta da amona'yı hiç sevemedim Gavin ve Hilary her zaman ki gibi favori karakterim. Tabi ki yeni karakterlerde eklenmiş bazılarını sevsem de bazılarını sevemedim.
Az evvel küçük yaşta dilenciliğe zorlanmış çocuklar, yanımdaki iki kadından para istedi.
"Abla.. Bi yardımcı olsan?"
Bundan önce gelen çocuğu "kızım git, elimize ayağımıza dolanma!" azarlarıyla yanından gönderip arkasından "bitli midir nedir, pis pis kokuyor zaten" diyen kadın, bu gelen çocuğa "yok diyoruz
Sanırım bir filozof okusa bunları, eski öğretmenler gibi kırmızı kalemle her şeyi işaretlemekten alıkoyamazdı kendini. “Uyum yok,” yazardı herhalde, “konu dışı, diyalektik olarak tutarsız.”