"Kralın adamı! Kralın adamı!" diye haykırıyordu içerden kalbi. "Onun yanında kalmalısın. Sizi babam sayıyorum, demiştin ona." Fakat iradesi hiç cevap vermedi, bedeni titredi. Gözlerini açıp, yukarı bakmaya cesaret edemedi.
Sonra aklına düşmüş karanlığın arasından Saklımiğfer'in sesini duyduğunu sandı; ama o anda ses bir
Sınırlarımı zorluyorum ve bu durum mutlu ediyor beni. İrademi zorluyorum. Uzun zamandır sanki bir yolculuktayım tam varış noktasına ulaşacakken yolum hep uzuyor ve ben hep o yolda oluyorum. Geri dönmeyi hiç düşünmedim. Böyle olması gerekiyordur ve böyle olmuştur belki de. Ama benim için iyi ki böyle olmuş. Kendimi buldum ve yola devam ediyorum, vardığımda yeni yollar çizeceğimi bilerek bu hisle yolumdayım…
Elladen cevap verdi: "Morthond'un, yani sonunda Dol Amroth'un duvarlarını yıkayan denize dökülen uzun ve soğuk derenin kabardığı yerden aşağı indik, ismini söyleyince nereden geldiğini sormanıza gerek kalmayacak: Karakök der insanlar ona."
Morthond Vadisi, dağların güney yüzlerinde kocaman dik bir girinti oluşturuyordu. Dik
Seni, senden de yakın, yalnız ben tanıyorum,
Sana, seni en sıcak bir ben anlatıyorum.
Kimse varamaz senin ben kadar yakınına;
Çok zamanlar kendimi sanki sen sanıyorum.
Sana seni anlatsam, anlatırım kendimi.
Sende seni ararken kendimi arayorum.
Paris ve Londra'da Beş Parasız kitaplarını okumuştum. Başta 1984 olmak üzere orwell'in eserlerini genel olarak beğenirim. Fakat bu eseri için aynı şeyi söyleyemem. İncelemem eserdeki olaylar özelinde değil fakat yer alan karakterler bağlamında spoiler içerebilir belirtmek isterim.
Eser paraya savaş açan, 30
Ayaklarını indirdi, kolunun üzerine yan yattı ve birden kendine acımaya başladı. Gerasim’in bitişik odaya geçmesini bekledi, sonra kendini bıraktı ve çocuklar gibi ağlamaya başladı. Umarsızlığına, korkunç yalnızlığına, insanların acımasızlığına, Tanrı’nın acımasızlığına, Tanrı’nın yokluğuna ağlıyordu.
“Neden bütün bunları yaptın? Neden beni bu
Biliyorum saçlarından dökülenlerin adını. Yıldız... Yıldız değil yılgınlık diyeceksin, onu da biliyorum. Yalnızlık diyeceksin. Beni bir çölün ortasında terk ettiler, diyeceksin. Su yoktu, ben de kan kustum kızılcık şerbeti içtim, diyeceksin. Acı mıydı, diye soracağım. Hayat daha acı, diyeceksin. Bizi biz yapan acılarımız değil midir, diyeceğim.