Şuraya bir Finnegan çiziyoruz, durmuş kalbi pıt pıt atmaya başlayan.:)
Sonra mı? Sonra onu tutabilene aşk olsun. Kitabın sonuna kadar peşinden sürüklüyor sizi. Bütün duyularınıza hücum ettiğini düşünün mesela.
Hatta şöyle anlatayım ;
Karma karışık bir rüya görseniz, kimlikleriniz birbirine karışsa..
Yok yok, Adem'in cennetten düşüşü gibi,
Kitaplarda kaybolmak....
Nasıl anlatılır ki bu duygu... Elinize aldığınız her kitapla başlayan farkı serüvenler, farklı hissiyatlar... Çevirdiğiniz sayfayla gözünüzden akan yaşlar, kahkahanız duyulmasın diye ağzınızı kapadığınız anlar, ya da kalakaldığınız zamanlar... Kaybolduğunuz sıradışı saatler. Ve sadece sizin anladığınız, sizin gibi
Çünkü kimi zaman bir ıstıraba yakalandığım olur, o ıstırap… Çünkü böyle zamanlarda asla gerçek bir yaşamım olamayacağı hissine kapılırım; çünkü gerçekle, hakikatle her türlü temasımı, her türlü bağımı yitirmişim gibi gelir; çünkü nihayet kendi kendimi lanetlemişimdir; çünkü o hayal dolu gecelerden sonra üzerime bir ağırlık çöker ki korkunç! O sırada etrafındaki dünyanın gürültü ve uğultularını işitirsin, insanların nasıl yaşadığını duyar, görürsün… onlar gerçekten yaşamaktadır, onların yaşamı ısmarlama değildir, onların yaşamının bir rüya, bir uyku, bir sanrı gibi dağılıp gitmediğini görürsün, yaşamların hep yenilendiğini, hep tazelendiğini, bir saatlerinin diğerine benzemediğini fark edersin; korkak hayalgücüyse bayat, bayağı denecek kadar yeknesaktır; sanrıların, fikirlerin kölesidir…
Sayfa 28 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Aşkın Patolojisi - E. A. TUNA /Hayat devam ediyor mu sahiden?
Siz hiç biriyle kurduğunuz planları yalnız gerçekleştirmek zorunda kaldınız mı?
Sevdiği kokuyu o gidince duymak?
Sevdiği yemeği o gittikten sonra yemek?
Sevdiği şarkılara istemsizce maruz kalmak?
Geçtiğimiz yıl
Nazım Hikmet Ran'ın bir kitabını okumuştum. "Sensiz yaşayamam," diyen Piraye'ye sesleniyordu:
"Yaşarsın, kalbimin kızıl
Dün gece rüyamdaydın sevgili,
Elinden tuttum ve seni içime, içimin çakıl taşları ile dolu tarlasına götürdüm.
Çirkin, kuru ve sert görünüyordu toprak.
Nasıl olmuşsa, çakıl taşlarının arasında sinsice kendini kamüfüle etmiş yeşil, yumuşak otlar ayağını ısırmıştı.
Çektiğin acıdan olmalı ki sesin kısılmıştı.
Sebebini sorduğum da ise: söylemeyeceğim demiştin.
Aslında üzerine gelerek, seni tekrardan çakıl taşlarının koynuna atmalıydım,
Seni Alevi toplumunun yazılmamış kurallarına kurban etmeliydim.
Çok üzgünüm, beyaz kağıtlar üzerine yazacağım özürlerimi
Kabul et lütfen...
Ah ben varya ben, akılsız, içi yanmış bir aptalım.
Ey sevgili,
Seni Tanrı'nın eline bırakacağım.
Yargılamasını, en ağır cezaya mahkum etmesini bekleyeceğim.
Bu benim büyük sevdam için oldukca elzemdir....
Yağmur ERDEM ( Sanrı)