hayatı yeniden üretmek ➜ bugüne kadar
Eve dönerken hep Branston Köprüsü'nden geçmem gerekiyor çünkü evden kaçarken hep Branston Köprüsü'nden geçiyorum. Bu kez tamamen diyerek kaçmayı aklıma koyduğum vakit, köprüyü geçerek ardımda bırakmazsam bunun bir kaçış olmayacağı, sadece ve sadece evden uzaklaşmak olacağını artık pek de düşünmeksizin her seferinde oradan geçiyorum. Aslında ben geçtikten sonra birileri havaya uçursaydı bu köprüyü kaçış ve dönüş de oradan uzaklaşırdı başka yerde başka şeyler arardım muhtemelen. Fakat biraz düşününce köprünün havaya nasıl uçtuğunu görmek isterdim diyorum. Orada köprü olmadığı zaman ne yapılabilir onu da görmek isterdim ve yine muhtemelen bir şey yapılamazdı artık orada, ben de yapamazdım hiçbir şey. O zaman yolumda ilerleyip Sad Hill mezarlığının ötesine geçebilirdim. Kesinlikle geçerdim çünkü hiç kimse böylesi korkunç bir mezarlıkla hiçbir şey yapılamayacak bir yer arasında kalmak istemez, eninde sonunda mezarlığı geçip gider. Öyle olmuyorsa lanet köprünün geride hâlâ ayakta olması yüzünden. Mezarlığın ortasındaki taş döşemenin yakınında ikiye çatallanan bir ağaç var, çatalın biri neredeyse yere paralel. Hemen yanında ise isimsiz bir mezar. Ne zaman oraya kadar gelsem, o taşlı zemine ayaklarım değse, sanki oradan hiç ayrılmayan şu lanet karga ürkütücü sesiyle bağırmaya başlıyor, işte o zaman o isimsiz mezarı görüyorum sanki onun içine çekilecekmişim gibi bir korku kaplıyor içimi, büyük şeyler olacak diyorum, buradan kurtulamayacağım. Gerisin geri kaçmaya başlıyorum. Lanet Branston Köprüsü, sapasağlam yerinde yine.
Övüyorum kendimi ve şarkısını söylüyorum kendimin, Neyi yakıştırıyorsam kendime sen de yakıştıracaksın, Çünkü bana ait her zerre bana olduğu kadar sana da ait. Aylaklık ediyorum ve davet ediyorum ruhumu, Eğilip gönlümce aylaklık ediyorum bir yaz çimenini inceleyerek. Dilim, kanımın her zerresi, bu topraktan olma, bu havadan, Burada doğmuşum, yine burada doğmuş ana babadan, onların ana babası da öyle, Ben, otuz yedi yaşında sapasağlam, başlıyorum, Ta ölene dek durmamayı umut ederek. İnançları ve ekolleri askıya alıyorum, Bir süre geri çekiyorum, yettiler bana her ne iseler, ama asla unutmadan, İyiyi de barındırıyorum içimde, kötüyü de
Reklam
Kendimin şarkısı
Övüyorum kendimi ve şarkısını söylüyorum kendimin, Neyi yakıştırıyorsam kendime sen de yakıştıracaksın, Çünkü bana ait her zerre bana olduğu kadar sana da ait. Aylaklık ediyorum ve davet ediyorum ruhumu, Eğilip gönlümce aylaklık ediyorum bir yaz çimenini inceleyerek. Dilim, kanımın her zerresi, bu topraktan olma, bu havadan, Burada doğmuşum, yine burada doğmuş ana babadan, onların ana babası da öyle, Ben, otuz yedi yaşında sapasağlam, başlıyorum, Ta ölene dek durmamayı umut ederek. İnançları ve ekolleri askıya alıyorum, Bir süre geri çekiyorum, yettiler bana her ne iseler, ama asla unutmadan, İyiyi de barındırıyorum içimde, kötüyü de; izin veriyorum konuşmaya her tehlikeli şeyi, Barındırıyorum ket vurulmamış doğayı, hakiki kudretiyle.
Beni anlamış olanlara bu rüyanın anlatılması, bu sayfalarda anlatılmış olan her şeyi tazeleyecek, açıklayacak ve özetleyecektir. ışte şöyleydi rüyam: Kendimi yatakta yatar gördüm. Ne rahat, ne de rahatsızlık duyuyordum. Sırt üstü yatıyordum. Ama sonra: "Acaba yatarken kendimi rahat hissediyor muyum?" diye düşünmeye başladım. Kah öyle
CEMAL SÜREYA'YA AİT OLMAYAN ŞİİRLER VE SÖZLER ŞUNLARDIR: 1- “Kırmızı bir atkı al sade, yalnızlığını saklar. Edip Cansever okuma bu kış ruhunu sakatlar.” (Şairi: Sinan Yeniceli) 2- Öyle bir sihirbazdın ki beni bile kaybettin.. 3- Öperek uyandırdım bu sabah ayrılığı. Fırından yeni çıkan bekleyişler satın aldım. Kırmızı mavi ekoseli
Aç Kalkılan Sofralar Çağı öyküsünden
Kalemi anneme uzatıyorum. Anne, diyorum. Büyüyorum. Değişmiyor hiçbir şey. Senin kıyafetlerini giymiş gibiyim. Hiçbiri üzerime bol gelmiyor. Alnımı alnına yaslamışım da bahtın bulaşmış gibi. Elimle saçlarını okşamışım, aynan olmuşum. Kırılıp dökülsem de karşında sapasağlam duruyorum. Sana benzemekten korkuyordum oysa. Güzel olman üzülmene de üzüntünü gizleyebilmene de yetmiyor. Neden? Mutluluğu es geçiyorsunuz. Ya ben, ya ben de es geçersem? Kalem duygulardan arınsın diye babama yazmaya başlıyorum. Baba, diyorum. Devamı gelmiyor. Karalayıp tekrar yazıyorum, baba, yırtıp atıyorum. Baba dediğimde konuşma bitiyor aslında. Her şeyi anlayacak zannediyorum. Ama anlamıyor. Be ni ne den gör mü yor sun diye yazmak istiyorum ama olmuyor. Buradan gitmek istiyorum, hikâyesini benim başlatmadığım her yerden gitmek istiyorum, diyemiyorum bir türlü. Onu nasıl bırakırım, ailemi nasıl... Ulan harbiden bir insan nasıl gider? Bu kadar düşündüğüm için belki de hiçbir yere gidemiyorum. Oysa bu fikir üşüşünce insanın aklına, hesap etmeden çekip gitmeli. Babamın düşünmeden istifa ettiği gibi. Bir hayat nasıl iyileşir? Eğer annem bütün bu değişime alışabilseydi belki iyileşebilirdi. O iyileşse belki ben, belki ninem. Biz iyileşsek belki babam. Hatta sadece babam iyileşse bu hepimizin iyileşmesini sağlayabilirdi. Hiçbirimiz iyileşmedik. Çünkü erkekler sevgi göstermeyi, kadınlar yetinmeyi bilmez ve hayat çocuklar için hep zordur. Babası iyileşmeyen, annesi giden çocuklar için, benim için.
Sayfa 102
Reklam
Anlam arayışının sonunda gelen RÜYA .
Bunları aşağı yukarı üç yıl önce yazmıştım. şimdi bu bölümü baskıda gözden geçirip onları yaşarken, beni harekete geçiren duygu ve düşünceleri hatırlarken, bir rüya gördüm. bu rüya, başımdan geçenlere dair anlattığım ne varsa her şeyi özlü bir biçimde anlattı bana. bu yüzden şöyle düşünüyorum: beni anlamış olanlara bu rüyanın anlatılması, bu
148 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Ah toprak ana! Değerini bilsek neler neler değişmez... (Oyunbozanlarla başlıyorum direkt olarak) Toprak Ana yazılış olarak bana farklı geldi. Yazar, toprak ile (Toprak Ana) baş karakteri (Tolgonay) konuşturuyor hikaye aralarında. Başlarda her ne kadar yavan hissettirip bir tat vermese de sonradan bu tarz bir üslupla aralara mesajlar serpiştirmesi
Toprak Ana
Toprak AnaCengiz Aytmatov · Ketebe Yayınları · 202160,7bin okunma
148 syf.
5/10 puan verdi
Farzı misal: Şehirlerde özellikle kalabalık caddeleri mesken tutan; hırpani kılıklı,saç sakal birbirine girmiş ,önünde tası yahut avucunu açmış -Allah aşkı için sadaka-isteyen bir dilenci gördünüz/gördüm. İlk tepkimiz irkilerek geri çekilme,ikinci tepkimiz elimiz tersi ile kış kışlayıp; -hadi oradan Allah versin. -boyundan posundan utan sapasağlam
Siddhartha
SiddharthaHermann Hesse · Can Yayınları · 202037,5bin okunma
32 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.