Yine ben geldim SARE
Onu görüyorum her yerde
Sanki hep karşımda hayali
Bir gölgem gibi,karışmış ruhuma
Bir tutam kokusu kaldı gönlümde
İnan kimseyi sevmiyorum kaybolur diye
Yine ben geldim SARE
Onu görüyorum her yerde
Kalbim karışmış kalbine
Çok özledim
“Zara, Sara, Sare…” İşte Abum Rabum’un evrensel mesajı; Musevi, Hristiyan ve Müslüman geleneğin ortak ismi. Tıpkı Hanif akidesinin dosdoğru olma prensibi gibi. Telaffuzda değişik ama özünde aynı.”
Zara birden irkildi. Gerçek adını ilk kez birinin ağzından duyuyordu. Zara Musevilerin de kullandığı bir isimdi ama Sare’yi yalnızca Müslümanlar kullanıyordu. Hristiyanlar ise Sara diyorlardı. İsmin “Sare” telaffuzu sanki daha naif ve nazenindi.
İzmir’e geri döndüğü günden beri ‘Kanun Namına’nın ilk gösterimine kadar Sare’yle görüşmemişlerdi. O gün sinemaya Sare bu kokuyla gelmişti. Tüm aile... Babası da dahil...
Nasıl bir anda sarılmışlardı, aradaki zamanı kim alıp götürdü, kim sakladı? Ne Sare bilebildi ne ana-oğul. Beyaz fötr şapkası geriye düşen İbrahim’in yüzü ıslandı anasının gözyaşlarıyla.
Bir hayalin adıydı belki de o SARE
hic yaşamamış sevmemişmiydim yoksa. Bir rüyanın parçası mıydı yaşadıklarım yoksa korkulu bir düş müydü yalnızlığım
Bilmiyorum ne yapacağımı SARE bana bir yol göster
Şimdi başlasam onu anlatmaya, geceler biter gün olur ,gün biter hafta olur
Öyle zaman geçer ki sadece acısı kalır
İşte öyle SARE O aklıma gelince dünyam değişiyor
Yeniden doğmuş ve yeniden yaşamış gibi hissediyorum onu
SARE sen hiç sevdin mi sevmek nasıl bir şey
Bir adi tadı anlamı var mı
Ben sevdim ama acaba yanlış mı sevdim SARE
O yüzden mi çekip gitti
(spoiler)
Yukiko ile Tomioka’nın ruhen ve bedenen savrulmasını okuduk aslında. Japon Savaşı’nın ardında bıraktıklarıyla savrulan iki ruh. Farklı bedenlerde, farklı konumlarda aradıkları sevgi, belki de aidiyet duygusunu bulamayışları ve her seferinde birbirilerine dönüşlerini.
Kitabın arkasını okuduğumda beklentim oldukça yüksekti. Ancak hikaye içine almadı maalesef. Karakterlere üzüldüğüm de oldu ama daha çok toksik ilişkileri çok yorucuydu okuyucu için. İmla hataları gerçekten gözü yoruyordu. Muhtemelen bir arkadaşıma önereceğim kitap olmayacak
Ebubekir Sirâceddîn (doğum adı Martin Lings) İngiliz tasavvuf bilimcisi, ünlü bir yazar, editör, mütercim ve araştırmacı.
Kitap Hz. İbrahim(a.s) eşi Sâre'nin cariyesi Hacer'i ona hediye etmesi, devamında İbrahim'in Hacer ve İsmail'i Bekke'ye (Mekke) gönderdiği yerden başlıyor. Devamında gelişen olaylar, Kureyşlilerin yavaş yavaş ilâhi dinden uzaklaşmaları, Muhammed (s.a.v)'in doğumu, gençliği, çocukluğu, ilk vahiy ve ölümüne kadar olan konuları kapsıyor.
Anlatılan olaylar 85 başlık olarak ayrılmış. Kitabın anlatımı çok sade, gereksiz ayrıntılarla kafa bulanıklaştırmıyor ve meydana gelen olaylar üzerine inen sûreleri ve ayetler de verilmiş. Ayrıca Sirâceddîn kitapta yer verdiği olaylar ve peygambere ait olan sözleri aldığı eserleri de ayrıntılı olarak hangi bölümden olduğunu belirtmiş. Köklü bir araştırmanın ürünü olan bu kitabı beğenerek okudum ve bu tarz kitaplara ilgi duyan veya konu hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlere tavsiye ederim.