Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Türk Resim Sanatı
TÜRKLERİN resim sanatını iki kısma ayırmak lazımdır. Birincisi, mazisi pek derin ve Şark'a tamamıyla bağlı olan Türk ressamlığı. İkincisi, Avrupa tesiri altındaki ressamlık. İkinci devir, ilk defa Bellini'nin İstanbul'a gelişi ile başlar. Türkiye'de Avrupa sanatının ilk mümessilleri Hüsnü Yusuf, Zekâi Paşa, İbrahim Paşa,
Hıristiyan Batılılar, daha önce Haçlı Seferleriyle dene-yip de yalnızca erte-lediklerini, 19. Yüzyılda adına Şark Meselesi (Doğu Sorunu) dedikleri bir kavramla yeniden gündeme getirdiler. Şark Me-selesinin esasını, "hasta adam" diye nitelendirdikleri Türk-Osmanlı Devletinin yıkılarak paylaşılması düşüncesi oluşturmaktaydı...
Reklam
Falih Rıfkı Atay anlatıyor: "Bir akşam Atatürk'e davetli idik. Birkaç oyun masası kurulmuştu. Hanımlı efendili vakit geçiriyorduk. Ben ve Yakup, Atatürk'ün masasında idik. Fethi Bey ve İsmet Paşa aynı aynı masalarda briç oynuyorlardı. Bir aralık yaver, Atatürk'e bir şifre getirdi. Şeyh Sait İsyanı'na ait son bir rapor olduğunu anladık. Bir cephe düşer gibi, Şark düşüyordu. İsyana katılan katılana idi. Atatürk raporu okudu, dudaklarını bir acı kıstı, sonra yavere usulca, - Al bunu Fethi'ye götür, bize de, - Çocuklar dikkat ediniz, dedi. Başvekil Fethi Bey rahatsız edilmesinden sıkılmış görünerek, bir an oyunu bırakıp yavere: - Ne var? diye sordu. Yaver raporu verince de şöyle bir göz atıp: - Sonra bakarız, diye iade etti. Atatürk yaveri çağırdı, yine yavaş sesle: - İsmet'e götür ... dedi. İsmet Paşa'nın hükümette hiçbir vazifesi yoktu. Oyunu bıraktı, rapora bir baktı, sonra iskemlesini geriye çekerek bir cigara yaktı, uzun uzun okudu, birkaç nefes cigara daha çekti, tekrar okudu ve pek düşünceli bir halde kağı­dı ağır ağır kıvırdı, yavere verdi, düşüncesi bir müddet daha devam etti. Atatürk, - İşte farkları! dedi."
Hiç mi bir politikacımız şunu okumadı acaba? s. 246-250
- Aynı vakıanın iki yüzü. Biz bir taraftan bir medeniyet ve kültür buhranı içindeyiz; diğer taraftan bir iktisadi reforma ihtiyacımız var. İş hayatına açılmamız lazım. Bunların birini öbürüne tercih edecek vaziyette değiliz. Buna hakkımız da yok. İnsan birdir. Çalıştıkça ve bir şey yarattıkça kendisini bulur, iş mesuliyeti, mesuliyet düşüncesi
Sayfa 246 - ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SUATKitabı okudu
“Otantik” kelimesi yakın zamana dek sadece resmi evrak, mektup, el yazması gibi yazılı belgelerin orijinalini tarif etmekte kullanılmış. Ancak 19. yüzyılda eski dönemlere ait mimari üslupları taklit etme akımı ortaya çıktığında, binalarin da tıpkı evraklar gibi otantik ("aslına uygun") olabileceği düşüncesi doğmuş. Bizde son zamanlarda "Türk evi", "Şark kösesi cinsinden birtakım zevksizlik bulamaçlarına bu talihsiz sıfat yakıştırılıyor.
Geleneğin ehil ellerde bugünkü ve gelecekteki nesillere taşınması, anlamlandırılması ve “gelen"in üzerine “ekler” inşa edilmesi için önemli adımların atılması gereklidir. Bunun esası medeniyetimizin özünün tevhid olduğunu bilmektir. Kitabımızın başında da ifade ettiğimiz gibi mümin olan tevhid ehli olur. Kunduracısından mimarına kadar niyeti, gayreti, düşüncesi ve işi tevhid ile şekillenir. Sanatı, tefekkürü, eylemi tevhid rengini taşır. Medeniyetimizin farkı da değeri de tevhidi merkez almasındandır. Medeniyetimizde bayatın bütün alanlarına tevhid yansır. Müziğimizin, mimarimizin, şiirimizin diğer kültürlerden temel farkı, muhafazakârların tekrarladıkları gibi “Türk, Osmanlı, Doğu, Şark” medeniyeti olmamız değildir. Temel farkımız tevhide bağlanmamız, ilmimizde, amelimizde, irfanımızda tevhide yaslanmamızdır. Tevhid özünü hatırladıktan sonra bilincimiz bilgimiz, algımız, olgumuz bambaşka bir renk alacaktır. Batılı seküler ve yıkıcı anlayışların, kavramların ve modellerin esaretinden ancak böyle kurtulabiliriz. Pergel gibi sabit ayağı tevhide sabitlenmiş, fakat diğer ayağı güzeli, doğruyu ve iyiyi almak için bütün âlemi gezen bir anlayışı kendimize, neslimize ve geleceğe aşılamalıyız.
Sayfa 326Kitabı okudu
Reklam
Avrupa kafasiyle İslâm Şark düşüncesi arasındaki fark, hiç de, Müslümanlıkla Hıristiyanlık arasındaki bazı akide farkları değildir: Bunlar büsbütün ayrı şeylerdir.
Sayfa 143 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Şark dindardır, filozof değildir. Tarif etmeye mecbur kaldığı yerde idraki durur. Hindistan’ın ve Uzakşark’ın metafiziği bir kelime oyunudur ve bundan başka herhangi bir kıymetten mahrumdur. Her zaman, ispat edilmesi mümkün olmayan şeyleri iddia etmiştir. Tabiat üstündeki nüfuzu büyücülükten ibarettir. Şark düşüncesinde açıkça anlatılabilen, ölçülebilen, ispat edilebilen hiçbir şey olamadığı için, içine kolayca her iddia boca edilir. Büyü riyaziyeye bile müdahale eder. Bu esrar makinesi sayesinde bütün zorluklar birbirine sarmaş dolaş olur. Onları parlak bir sis içine itmek, sonra da koyu buhar yığınları altında birkaç belirsiz parıltıya inhisar eden imkân noktalarına gözlerini dikerek hoşça bir teşbih sürüsü içinde mücerretler uçurumunun dibine inmek ve tutulmayan vaidlere güvenerek realiteden alabildiğine uzaklara gitmek: İşte şark düşüncesi. Hâsılı bu şark için bilmek, sadece inanmaktır.
Mukallit her zaman müdekkik ve muhakkikin altında ve karikatürü olarak kalmaya mahkumdur. Ne yazık ki biz Avrupa sergisine çoğunlukla taklit sermayesi ile gidiyoruz ve bizden uyanış ve sadet kelimesini bekleyen millete acı bir istihza gülüşü getiriyoruz. Avrupa'nın marifet ummanından bir damla alabilenimiz, Şark'ı, Şarklıları daha açıl söyleyelim, milletini pek hakir ve cılız görüyor. Milletini reddettiği için milleti de onu reddediyor. Muhitinin yabancısı kalıyor.
Sayfa 95
Sohbet geleneğini direkt İslâm'la, hatta doğrudan Müslümanlarla bağdaştırmak doğru değil. Sohbeti, Doğu'nun bir kültürü olarak algılamak daha doğru olacaktır. İlmin aktarılması Batı'da 'yazı' üzerinden akarken Doğu'da 'sôz' ile olur. Batı'da bir sohbet hali ve geleneği oluşmamıştır. Batı toplumunun kültürel alışverişi bile maddidir. Dini semboller, eski Roma putperestliğinden doğan ikonalar bu anlama gelir. Bu yüzden Batı düşüncesi materyalisttir, zihnin ve kalbin halleri olan düşünceyi bile soyuttan somuta indirger. Halbuki Şark'ta durum böyle değil, Şarklının zihni ve tasavvuru, daraltılmış kavramların üzerine çıkar ve dışına taşar Doğu'nun bu farkı, ister istemez onu 'yazı'ya hapsolmuş düşünceden çok daha boyutlu ve katmanlı bir yere taşımıştır.
Sayfa 188Kitabı okudu
Reklam
"Bilindiği gibi İslam felsefi düşüncesi içinde iki skolastik akım vardır. Birincisi X., XI. yüzyıllarda daha çok Türk düşünürlerinin oluşturduğu şark mektebi ve XL, XII. yüzyıllarda Endülüs'te oluşan garp mektebi. Türk tasavvufu Baba Fergani, Arslan Baba ve Korkut Ata gibi isimlerle Orta Asya'da başlamıştır denebilir." (Ali bin Hüseyin, Reşehat-ü Aynü'l-Hayat, İstanbul,1853.)
Sayfa 94 - Dharma YayınlarıKitabı okudu
...Niçin daha şarkta ve daha mistik doğan Hıristiyanlık Avrupa’da yayılmış, daha garpta ve daha rasyonalist (akılcı) doğan Müslümanlık en fazla Asyayı kazanmıştır? ...Niçin - evvelce de sorduğum gibi - ortaçağ Türk ve İslâm düşüncesi, Yunan düşüncesinden sonra ve onun ilhamıyla bugünkü Avrupa kafasının temellerini attığı halde garpdan şarka doğru kaçarak sabit bir iman içinde yangelmeyi tercih etmiştir? ...Niçin Hıristiyan garp, akılcı ve tabiatçi düşünceyi İslâm şarktan alarak tekâmül ettirmiş ve niçin İslâm şark da imancı ve ilâhiyatçı düşüncesinde Hıristiyanlığın tesiri altında kalarak ilk dünya görüşünü terketmiştir ? ...Niçin İslâm dini kitabında akılcı bir düşünce sahibi olduğu halde sonradan mistik bir düşünce doğurmuş, Hıristiyanlık da kitabında mistik bir ruh sahibi olduğu halde sonradan akılcı ve tabiatçi bir medeniyet yaratmıştır. - Hasılı niçin Hıristiyan Garp, düşüncesinde Müslümandır ve İslâm Şark, düşüncesinde Hristiyan'dır? Bu çaprazlama tekâmülün ve bu kafa değiş tokuşun sırrı nedir?
41 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.