youtube.com/watch?v=8tj7KVB... Sende Kalmış... Bilmiyorum nerdeyim, ne haldeyim, ben kimim. Ayrılırken kimliğim, adresim sende kalmış... Tebessümü yüzüme çok görüyor mâtemim Güldüğümü gösteren tek resim, sende kalmış... Akların kaybolduğu, rengin âhenk bulduğu, Toprağın kadehine âb-ı hayat dolduğu, Bir gül için,
Sende Kalmış Bilmiyorum nerdeyim, ne haldeyim, ben kimim Ayrılırken kimliğim, adresim sende kalmış. Tebessümü yüzüme çok görüyor matemim Güldüğümü gösteren tek resim sende kalmış. Akların kaybolduğu, rengin ahenk bulduğu Toprağın kadehine ab-ı hayat dolduğu Bir gül için, bülbülün saçlarını yolduğu Aşkın harman olduğu o mevsim, sende kalmış. Nerede o çocuksu, o şımarık hallerim, Saçlarına hasreti tanımayan hallerim, Rengarenk rüyalarım, toz pembe hayallerim Tekmil neşem, sevincim, hevesim, sende kalmış. Ayıplama, kınama, kahveye gidiyorsam, Avunabilmek için bir tavla atıyorsam, Garson çay uzatırken ben aklımda diyorsam, Sende kalmış demektir, ladesim sende kalmış. Dostlar da muhabbeti kestiler, lüzum da yok. Zaten senden ziyade sohbetim, sözüm de yok. Sen dönmeden kimseye bakacak yüzüm de yok. Aynalarda kendimi göresim sende kalmış. Sende kalmış umudum, saadet çağım sende, Sende kalmış huzurum, tüten ocağım sende, Sende hayat kaynağım, duygu membağım sende, Can diyorum sana, can kafesim sende kalmış. Allah' ım düşmanımı düşürmesin bu zaafa, Sanki her noksanımı mecburum itirafa, Hangi şarkıya girsem, notalar do re mi fa Sol diyorum sana sol, la sesim sende kalmış. Gel Tanrı'ya borcunu teslim etsin bu yürek, Tez gel ki enkazımı kapatsın kazma kürek, Kelime-i Şehadet getirmem için gerek, Son diyorum sana, son nefesim sende kalmış. Cemal Safi
Cemal Safi
Cemal Safi
Reklam
Kanayan insan memleketleri buralar. Kalabalık kırmızı bir gül yutuyordu. Aynı yerden kırılanlar birbirlerine dikenli dallar veriyordu. Nefes aldıkça düşmanların en büyüğünü yaratıyorduk birbirimize. Dağlar omuzlarının hasedinden çatlıyor ve hançerler sırtımıza Sırtımıza kinleniyordu! Olur ya gelsen diyorum. Hüznüm belki narenci bir çiçek açar, her vaktinde ölünebilen bu dünyada sabahtan akşama kadar! Kanayan insan kentleri buralar. Derin mutluluklar bir ömür istiyordu. Yarım ruhların bir bedeni fuzuli işgalidir, akşamüstü yürümek caddeler boyu! Hem kimse de gideremezdi yalnız yürüyenin yoksulluğunu. Biri bir diğerinin yağmurunu çalıyordu aynı bulutun adamcıkları. Sokak bir evi kediliyordu durmadan. Ve bulvarda bir kadının saçlarıyla sohbete duruyordu rüzgâr. Soruyordu rüzgâr, "Hep aynı yerde mi kırılır bir insan? Korkuları ne de çok tanıdık böyle!" Her bitiş, her veda, istemsiz her değişim ve birbirinin benzeri her yara! Kopuyordu kadının saçları, rüzgâr başını alıp gidiyordu. Ve en matemli şarkıya duruyordu zaman. Bizse acıdıkça daha bir hevesle deşiyorduk senle tenhalık yaramızı! Hem kimse de dindiremezdi hani yalnız yürüyenin yoksulluğunu. Sen yine de erken gel, olur ya dünya. Belki ölürüz, kendimizden başkasına yaslanamayınca!..
Bunun kadar iyi hissetiren pek az şiir tanıdım
Bilmiyorum nerdeyim, ne haldeyim, ben kimim Ayrılırken kimliğim, adresim sende kalmış. Tebessümü yüzüme çok görüyor matemim Güldüğümü gösteren tek resim sende kalmış. Akların kaybolduğu, rengin ahenk bulduğu Toprağın kadehine ab-ı hayat dolduğu Bir gül için, bülbülün saçlarını yolduğu Aşkın harman olduğu o mevsim, sende kalmış. Nerede o çocuksu,
31 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.