İslâm hukukunda gabn, gabn-ı yesîr ve gabn-ı fahiş şeklinde ikili bir ayırıma tabi tutulmaktadır. Gabn-ı yesîr, insanların genellikle tolerans gösterebileceği ve aşırı olmayan nispetsizliği ifade eder ve bunun sözleşmenin sonucuna olumsuz bir etkisi olmadığı genel olarak kabul edilir. Buna karşılık gabn-ı fahiş, aşırı aldanma anlamına gelmekte ve belirli şartlar çerçevesinde tarafların akit kurma iradesini sakatlayan bir durum olarak sözleşmeyi olumsuz etkilemektedir. Burada neyin aşırı veya basit fiyat olduğu daha çok ticari örf ve bilirkişilerin belirleyeceği miktarlar ile ortaya konulmaktadır.
"İnsan bir kitaptır kızım.
Ama sıradan bir elle yazılan kitap değil.
Daha yüce dokunuş gerek.
Bunun iki sebebi var: düzen ve karmaşa. Kiminin iyi kimin kötü olduğu bu kitaplar, insanın, karşılaştığı deneyimler, zorluklara göre şekillenir. Kötü bir kitabı yargılama, iyi olana ise güvenme. Nice kötüler, iyilerden daha sağlam dost olmuştur ve her zaman kendine 'neden' sorusunu sor. Neden bu insanlar böyle? Herkes gözünü açtığı bu dünyada iyidir ama sonra değişir. Aslında değişmek değil de vicdanında bulunan o duyguyu ortaya çıkarması için gerekli olan şartlar ve koşulların yerine gelmesini bekler insan ve ağır basan yönü karakterini, yani asıl benliğini oluşturur. İyi yönünün gölgede kalmasına müsaade etme..
Cemal Gürsel, Şükrü Er'e raporlar ışığında otomobil üretiminin mümkün olup olmadığını sordu. Er'in cevabı ise son
derece manidar ve düşündürücüydü:
"Kongre kararları iyi oldu fakat otomobil yapamayacağız.
Zira memleketi yönetenler, yetkililer, sorumlular bu işe inanmıyorlar ve karşıdırlar. Sanayi Bakanlığı'ndaki görevliler bile memleketin kalkınmasında şeftali yetiştirmeyi daha cazip ve uygun
buluyorlar.
İthalatçılar telaş içinde, yılda bir milyar liralık satış mevzubahis. Propaganda için her türlü masrafı göze alıyorlar. Belli başlı gazeteler ithalatçıların organı halinde ve konuya karşı amansız savaş açtılar.
Bu hava ve şartlar altında otomobil yapılamaz.
İnanan insanlar yetki ve sorumluluğu
devralmalıdır."
Hayatım boyunca edindiğim tüm deneyimler ve şahitlik ettiğim hayatlarda şunu gördüm: Bazı insanların tüm başarı sızlıklarının arkasında "zatenler': başarılı insanlarda ise "rağmenler" var. Birileri yapamadım ama zaten şartlar uygun de ğildi, zaten bana uygun bir iş değildi, zaten param yetmezdi, zaten iyi bir ev değildi benzeri şeyler söyler. Onlara göre bir şeyin olmaması için hazır zatenler vardır. Yemeği, kıyafeti ya da tatil yaptığı yeri beğenmediğinde de aynı söyleme rastlarsın: "Zaten