Kaybettiğim şeyi düşündüğümde asla bir acı duymadım,melankoliye kapıldığım anlar da olmadı.
İhtiyarlık
M.C. : Peki ihtiyarlığın bu olduğu, ilgisizlik olduğu izleniminde misiniz? J-P.S. : İlgisiz olduğumu söylemedim ki! M.C. : Sizi gerçekten ne ilgilendiriyor hâlâ? J-P.S. : Söyledim ya, müzik. Felsefe ve politika. M.C. : İyi de, tahrik ediyor mu? J-P.S. : Hayır, beni tahrik eden artık fazla şey yok. Bir parçacık üzerindeyim bunların...
Sayfa 67
Reklam
O, kusursuz muhataptır, insanın hiçbir zaman bulamayacağı muhatap. Eşsiz bir armağan.
Bana beni çok sevdiklerini söyleyen insanlar oluyor: onlara inanmak zorunda değilim.
Reklam
Şimdi bütün yapabildiğim, olduğum şeye uyum sağlamak, bu şeyin etrafında dolaşmak, olanakları hesaplamak ve bu olanaklardan olabildiğince yararlanmak.
472 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Hayatı Bir Özyıkım Olan Şebnem'e Mektup
Bu metin bir inceleme değil, Yeşil Peri Gecesi'nin ana karakteri Şebnem'e yazılmış bir mektup. Bu sebeple içinde birçok spoiler içeriyor. Bu mektubu 2022'de edebiyat dersindeki bir ödev için yazmıştım. Bugün Şebnem'in özyıkım faaliyetini hatırlayınca açıp tekrar okuma ihtiyacı hissettim ve paylaşmak istedim. Sanki yaşadıkça
Yeşil Peri Gecesi
Yeşil Peri GecesiAyfer Tunç · Can Yayınları · 20207bin okunma
Çünkü dünya ve kendim üzerine yazmak istiyordum, bunu yaptım. Okunmak istiyordum, bu da oldu. Çok okunduğunuzda, ünden söz edilir. Peki, tamam, ün sahibi de oldum... Bu, çocukken düşünü kurduğum bütün bir hayattı; belli bir şekilde bunu yakaladım. Ancak bu daha başka bir şeyi temsil ediyordu, neyi olduğunu pek iyi bilmiyorum. İşte bunu, bunu elde edemedim...
Reklam
Hakikati her zaman aramak zorunda kalacağız, çünkü hakikat sonsuzdur. Ama bu, hakikatler elde edemeyiz demek değildir. Ve düşünüyorum da eğer benim hakikatimi açıklayacak olan o öyküde girişmek istediğim şeyi yapabilmiş olsaydım, talihin de yardımıyla, birtakım hakikatler, üstelik, yalnız bana ilişkin değil, beni içeren çağ hakkında da hakikatler elde etmiş olacaktım.
M.C: Öncelikle para kazanmak amacıyla yaptığınız işler oldu mu? J-P.S: Oldu. Her türlü şıkta bir tanesini söyleyebilirim, o da John Huston için yazdığım, Freud üstüne senaryodur. Hiç paramın kalmadığını farketmiştim -sanırım annem vergilerimi ödeyebilmem için on iki milyonu o sıralarda vermişti. Vergiler ödenmişti,  hiç kimseye hiçbir borcum yoktu ama meteliğim de kalmamıştı. O sırada, Huston'un beni görmek istediğini haber verdiler. Bir sabah geldi ve şöyle dedi. "Size Freud üzerine bir film yapmayı öneriyorum ve yirmi beş milyon veriyorum." Kabul ettim ve yirmi beş  milyonu aldım. M.C: Bu öneri size biraz karanlık ya da yeteneksiz bir sinemacıdan gelseydi, yine kabul eder miydiniz? J-P.S: Hayır. Esasen bu projede yeterince komik bir şeyler de vardı, çünkü Freud üzerine, bilinçaltının büyük ustası üzerine benden, bütün hayatını bilinçaltının varolmadığını söyleyerek geçirmiş olan benden yazı yazmam isteniyordu. Aslında, başlangıçta Huston da bilinçaltından söz etmemi istemiyordu. Ve sonuçta, yine bu sorun yüzünden ayrıldık. Bu film çalışmasının bana özellikle kazandırdığı ise Freud'u daha iyi tanımam oldu ve beni bilinçaltı konusundaki düşüncelerimi yeni baştan gözden geçirmeye yöneltti.
M.C: Ancak, sonuç olarak, mutlu olabilmenin bir koşulunun da insanın kendi kendisini sevmesi olduğunu düşünmüyor musunuz? J-P.S: İnsan kendi kendisini sever mi? İnsanın kendi kendisine karşı duyduğu başka türlü bir duygu değil midir? Birini sevmek, görece basit ve anlaşılması kolay bir şeydir çünkü sevdiğiniz insan her zaman orada değildir, siz değilsinizdir. Bu iki neden, her zaman orada duran ve bizzat siz olan, dolayısıyla hem seven hem de sevilen olan kendi kendiniz için duyduğunuz şeyin, hiç şüphesiz varolmayan bir duygu olduğunu göstermeye yeter, meğer ki işin içine birtakım imgeler karıştırmayalım, o zaman da, yeniden narsisizm düzlemine döneriz. Kendinin kendisiyle olan doğru ilişkisinin bir aşk ilişkisi olmak gerektiğini sanmıyorum. Aşkın, kendinin başkalarıyla olan asıl ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Bunun tersine, kendi kendini sevmemek, sürekli olarak kendine kızmak, kendinden nefret etmek de, aynı ölçüde kendine tümüyle egemen olmayı engeller.
M.C: Sizi tanıyanlar başlıca niteliklerinizden birinin narsisizmden arınmışlığınız olduğu görüşündedir. Katılıyor musunuz? J-P.S: Narsisizmim olmasaydı iyi olurdu diye düşünüyorum ve gerçekten de olmayan biri gibi davranıyorum. Ancak bu bunun tümüyle doğru olduğu anlamına gelmez. Narsisizm, bana göre, kendi kendini düşünümsel olarak bir tür temaşa etmektir, sevmektir, kendini yaptığı şeyde nasıl düşünüyorsa o biçimde bulmayı istemenin bir türüdür, kısacası, kendi ile değişmez bir ilişkidir ve kendi de esasen konuşan, düşünen, düşleyen, eyleyen etkin kendi değildir tam olarak ama daha çok, ondan yola çıkarak üretilmiş bir kişiliktir. Şimdi, bu dediğimden tümüyle arınmış olduğumu söyleyemem. Onu ortadan kaldırmaya çalışırım, gerçekten de arınmış olduğum anlar vardır. Örneğin, şu anda beni ilgilendiren bazı şeylerden konuşmaktayız sadece, şu halde narsist olabilirdim ama aslında elimden geldiğince iyi cevaplar vermeyi tasarlıyorum ve narsisit değilim. Ama bir başka anda, narsisizm geri gelebilir: başkalarının beni değerlendiriş biçiminden de doğabilir, benimle beraber olan birinin tek bir cümlesi de beni narsisizme yatkınlaştırabilir.
M.C: Gelelim kadınlara... J-P.S: Kadınlarla ilişkilerim her zaman çok iyi oldu, çünkü cinsel ilişki dediğimiz şey nesnel ile öznel olanın birlikte verilmesine daha kolaylıkla imkân verir. Bir kadınla olan ilişkiler, esasen kendisiyle yatmasanız bile -ancak yatarsanız veya bu imkân varidiyse- daha zengindir. Öncelikle, söz olmayan bir dil vardır, ellerin, yüzlerin dili. Kendi başına cinselliğin dilinden söz etmiyorum. Bizatihi dile gelince, en derinlerinden gelir, bir aşk ilişkisi söz konusuysa, cinsellikten gelir. Bir kadınla birlikte olunduğunda, insanın varlığının bütünü ortadadır.
970 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.