“Ölmek üzere olan bir yaşlı adam, yanına bir delikanlıyı çağırır ve ona bir kahramanlık öyküsü anlatır. Savaş sırasında bir adamı yardım etmiş, hayatını kurtarmıştır. Ama gün gelip adam kurtularak tehlikeyi atlatınca, onu düşmana teslim etmiştir.
‘Peki nasıl kaçıp kurtuldunuz?,’ diye sorar genç.
‘Kaçıp kurtulmadım, ben ötekiyim, ihanet eden benim,’ diye itiraf eder yaşlı. ‘Ama sanki kahraman benmişim gibi bu öyküyü anlattığım zaman, onun benim için yaptıklarını çok daha iyi anlıyorum…”
Bana sanki onu yüz yıldır seviyormuşum gibi geliyor. Ondan önce hiçbir zaman, hiç kimseyi sevmemişim gibi geliyor. Kimseyi onu sevdiğim gibi sevmemişim sanki.
1862 yılında otuz iki yaşındaki Lev Tolstoy, henüz on sekizindeki Sonya Behrs ile evlenmeden birkaç gün önce aralarında hiçbir sır olmaması gerektiğine karar verdi. Bu kararın bir parçası olarak günlüklerini ona okuttu ve genç kızın hem ağlaması hem de oldukça kızması onu çok şaşırttı. Günlüklerine eski aşk ilişkilerini yazarken yakında yaşayan