Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Devletlerin İnterneti Kendi Menfaatleri İçin Suistimal Etmelerine Dair
Günümüzde Batılı hükümetlerin sahip oldukları çevrimiçi kabiliyetleri suiistimal etme arzuları bize şunu gösteriyor: İnternetin gücü ve önemi arttıkça ABD'nin savunma kurumları (ve müttefikleri) ile yaratılmasında önemli bir rol üstlendiği küresel ağ arasındaki ilişki de giderek daha karmaşık bir hal alıyor. İnternet bir bakıma fevkalade
Sayfa 212-215
–Bir düşün: İnsana onlarca, yüzlerce yıl merhamet, sağ­ duyu ve mantık öğretip, onu bilinçlendirdim diyemezsin, her şeyin bir bedeli var. En önemlisi de bilinç. İnsanlar acı­masızlaşabilir, hassasiyetlerini yitirebilir, kan, gözyaşı ve acı görmeye alışabilirler, tıpkı kasaplar, ya da bazı doktorlar ya da askerler gibi; ama hakikati bir kere öğrendikten sonra ondan vazgeçmek nasıl mümkün olabilir? Benim fikrime göre bu imkansız. Çocukluktan beri bana hayvanlara eziyet etmememi, merhametli olmamı öğrettiler; okuduğum bü­tün kitaplar da bunu öğretti ve sizin kahrolası savaşınızdan zarar görenlere öyle acıyorum ki canım yanıyor. Ama işte zaman geçiyor ve tüm bu ölümlere, acılara ve kana alış­maya başlıyorum; gündelik hayatta da daha duyarsız, daha tepkisiz olduğumu ve yalnızca en kuvvetli itkilere cevap verebildiğimi hissediyorum, ama savaş gerçeğinin kendi­sine alışamıyorum, esasen akılsızca olan bu şeyi anlamayı ve açıklamayı aklım reddediyor. Bir milyon insan bir yerde toplanıp edimlerine haklılık kazandırmaya çalışarak birbi­rini öldürüyor ve hepsi eşit derecede hasta ve hepsi eşit de­recede mutsuz. Delilik değil de nedir bu?
Reklam
Ölüleri mezarlığa taşıyan ağıt arabaları geçer üstümden. Savaşa giden askerler ve savaş taşıtları hırpalar üstümü. Geceleyin külrengi gökyüzü altında uçan uçaklar üstüme bombalarını bırakıp taşlarımı söker, kaldırımlarımı param-parça eder ama ben gene sessizce geleceğin mutlu günlerini beklerim.
"İnsana onlarca, yüzlerce yıl merhamet, sağduyu ve mantık öğretip onu bilinçlendirdim diyemezsin, herşeyin bir bedeli var. En önemlisi de bilinç. İnsanlar acımasızlaşabilir, hassasiyetlerini yitirebilir, kan, gözyaşı ve acı görmeye alışabilirler, tıpki kasaplar, ya da bazı doktorlar ya da askerler gibi; ama hakikati bir kere öğrendikten sonra ondan vazgeçmek nasıl mümkün olabilir? Benim fikrime göre bu imkânsız. Çocukluktan beri bana hayvanlara eziyet etmememi, merhametli olmamı öğrettiler; okuduğum bütün kitaplar da bunu öğretti ve sizin kahrolası savaşınızdan zarar görenlere öyle acıyorum ki canım yanıyor. Ama işte zaman geçiyor ve tüm bu ölümlere, acılara ve kana alışmaya başlıyorum; gündelik hayatta da daha duyarsız, daha tepkisiz olduğumu ve yalnızca en kuvvetli itkilere cevap verebildiğimi hissediyorum, ama savaş gerçeğinin kendisine alışamıyorum, esasen akılsızca olan bu şeyi anlamayı ve açıklamayı aklım reddediyor. Bir milyon insan bir yerde toplanıp edimlerine haklılık kazandırmaya çalışarak birbirlerini öldürüyor ve hepsi eşit derecede hasta ve hepsi eşit derecede mutsuz. Delilik değil de nedir bu?"
Sayfa 38
Boğaz Efsanesi'nden
Efsaneye göre, İstanbul Boğazı'nı Büyük İskender açtırmış. Karadeniz o zamanlar Nuh Tufanı'ndan geriye kalan büyük bir deryaymış. Büyük İskender, Boğaz'ı kazdırıp Karadeniz'i Akdeniz'e akıtmış. Simdi onun neden böyle bir şey yapmaya gerek duyduğunu anlatalım. Eskiden İstanbul Boğazı'nın, Marmara'nın,
Sayfa 35
Askerler, polisler ve hapishane gardiyanları savaşlarda, suçlularla karşı karşıya oldukları zamanlarda "düşmanlarına", şüphelilere veya esirlerine işkence ederler ve onları öldürürler. Kişilerin görevleri sırasında hayatlarını riske ettiği ve "yabancıların" onlara vahşice davrandığı savaş bölgelerinde, böylesi eylemler olağandır ama kabul edilebilir değildir.
Sayfa 562Kitabı okudu
Reklam
Siperlerde ölüm ve yaşam
Batı Cephesi siperlerindeki askerler, can sıkıntısı ve akıl almaz bir korkunun hakim olduğu ilkel bir dünyadaydı. Adamlar aylarca dışarıda yahut küçük, genellikle çamurlu sığınaklarda yaşayıp kavurucu sıcaklara, titreten soğuklara, kuraklığa ve şiddetli yağmurlara maruz kaldı. Beslenme ve sağlık hizmetleri en iyi ihtimalle yetersiz, en kötü
Aliya İzzetbegoviç'in Türklere Yazdığı Mektup
"Merhaba efendim, ben Aliya. Aliya İzzetbegoviç. Bosna-Hersek'in cumhurbaşkanıyım. Sizi Devlet-i Aliyye'nin en güzel şehirlerinden birinden, Bosna Sarayı'ndan, sizin daha sık kullandığınız haliyle Saraybosna'dan selamlıyorum. Bu kısacık sohbetimizde, parçası olduğumuz Avrupa'dan, Avrupa'nın ve Batı'nın
Böyle insanlara kendimi yakın hissediyorum.
Lena Horne'un izlemeye aldığım sanatçılardan biri olmasının bir nedeni de sıkı bir politik aktivist olmasıydı. Savaş sonrası Avrupa'daki askerlere bir konser vermesi planlanmıştı, dinleyicileri Alman askerleri ve Afrikalı Amerikan askerlerinden oluşuyordu. Salonda ön sıralara Alman askerler, onların arkasına da siyahi Amerikalı askerler oturtulmuştu. Sahneye çıktığında durumu gören Horne sahneden inip sıraların arasına girmiş, sırtı Alman askerlere yüzü Afrikalı Amerikalı askerlere dönük şarkı söylemişti. Böyle insanlara kendimi yakın hissediyorum.
Sayfa 52 - Metis (bütün kitabi alintilamazsin umarim djdjdj)Kitabı okuyor
19. yüzyılda -ve 20. yüzyılın başlarında- Kore'ye giden Batılı seyyahların pek çoğu Korelileri tembel ve çağdışı bulmuştu. Savaş sırasında da yabancı askerler Korelilere karşı ya sempati ya da tiksinti duyuyordu. 1960'lı ve 70'li yıllarda Güney Kore'ye giden iş adamlarıysa yepyeni ve hayranlık verici bir Koreli imajıyla karşılaştılar: gururlu, çalışkan, rekabetçi.
Sayfa 36 - II - Ekonomik Mucize
Reklam
"Mustafa Kemal'in yarattığı sükünet ve ahenk, o anlatılmaz atmosferi, Çankaya tepesini sarmaktadır… Giresunlu askerler, görev yerlerini almış, hepsi milli kıyafetleri içinde, siyah elbise, başlarında siyah sargı. Paşaları üzerinde kıskanç bir dikkatleri var, bundan derin bir gurur duyuyorlar…"
Sayfa 363 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Vahdeddin'in 5 Kasım 1918'de terhis kararnamesini imzalamasından sonra askerler birliklerini terk edip evlerine dönmüşlerdi. Ordudaki asker sayısı 650 binden 70-80 bine düşmüştü.
Sayfa 263 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
..... Ütopya Gerçek Olabilir mi? Ütopya Eleştirisi Ütopya olarak adlandırılan ülke; herkesin el ele verip ateş çemberleri etrafında keyifle sohbet ettiği, paranın, mücevherlerin ve kaftanların değer görmediği bir topluluktur. Fakir zengin ayrımı olmadan, halkın hırsızlık veya dilenciliğin ne olduğunu bilmeyecek kadar huzur içinde yaşamasına imkân
Ulus Baker'le ilgili şimdilik son yazıdır. Keyifli okumalar... KES KULAKLARI, GEÇİR SİCİME… Ulus Baker’in babası Sedat Baker ruh bilimci bir doktordur. Kıbrıs savaşı zamanında çalıştığı hastaneye yaralı askerler tedavi edilmesi için getirilir. O sırada Ulus ise babasının yanında oturup, çocuk haliyle getirilen yaralıları ve tedavi sürecini
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.