Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) Çanakkale Savaşı sonrasında İstanbul'da yaşananları ise şöyle anlatıyordu: "Fakat ne yazık ki, İstanbul'un fethinden ve Viyana Muharebesi'nden beri Osmanlı saltanatının bütün harp tarihinin, belki bu kadar önemlisini kaydetmediği bir askeri başarıyı bize izah edecek tek bir söz söylenmiyor, tek bir
Sayfa 77 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
51. Eyalet ve Gerçekler (uzun ama buna değer)
Jeffrey'ye bakıp yeniden oturmasını işaret etti. Kendisi de yerine geçti. Profesör, Amerika sizce de bir şekilde yolunu kaybetmedi mi? Atalarımızın dağlara taşlara kazıdığı idealler yozlaştırılmadı mı? Unutturulmadı mı? Değersizleştirilmedi mi?" Jeffrey başıyla onayladı. "Bu görüşte olanların sayısı her geçen gün
Reklam
"Savaşta yaralandığı için Atatürk'e 'Gazi' ünvanı verildi. Gazi olmak, savaşta yaralanmak anlamına geliyorsa, Atatürk hiçbir savaşta hiçbir yerinden yaralanmadı... Çanakkale Savaşı sırasında göğsüne gelen bir kurşunun saatini parçaladığını kendisi anlatıyor ama bu olayın belgesine rastlanmamıştır.. Kendisi bu olayı şöyle anlatıyor: '... Kalbimin üzerinde cebimde bulunan saat paramparça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin arasında daha hırslı olarak çarpıştım. Yalnız bu şarapnel vücudumda kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı. Aynı gün, beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi ordu komutanı Liman von Sanders Paşa'ya hatıra olarak verdim. Kendileri de altın cep saatini bana hediye ettiler..' Atatürk Liman von Sanders'in hediyesi olan saati saklamış -Anıtkabir Müzesi'nde sergileniyor- Liman von Sanders neden saklamamış peki? Hâlbuki askerler savaş hatıralarına meraklı olurlar.. Ortada 'delil' olmadığına göre bi sadece bir 'iddia'dır. Tarih iddialar üzerinden değil, gerçekler üzerinden gider."
“Khaled gibi adamlarla hapishanelerde, savaş meydanlarında ve kaçakçılar, savaşçılar ve diğer sürgünlerin buluştuğu inlerde daha önce de karşılaşmıştım. Hepsinin de ortak bazı özellikleri olurdu. Sert adamlardı, çünkü onlarda en beter acıların içinde rastlanan bir sertlik vardı. Dürüstlerdi, çünkü başlarına gelen gerçekler yalan söylemelerine izin vermiyordu. Öfkelilerdi, çünkü geçmişi ne unutabiliyor ne de bağışlayabiliyorlardı. Ve bir de yalnızdılar.“
Sayfa 398
"İnsanın kalbindeki en büyük savaş, arzuları ve gerçekler arasında verilir; ve bu savaşın galibi, içsel uyum ve huzurun anahtarıdır."
Çivi ve tahta olmadan ev inşa edemezsin. Bir evin inşa edilmesini istemiyorsan çivilerle tahtaları sakla. Bir insanın siyasi açıdan mutsuz olmasını istemiyorsan, bir meseleyi iki farklı açıdan sunma ki kaygılara kapılmasın; tek bir açıdan sun. Daha da iyisi, hiçbir açıdan sunma. Bırak savaş diye bir şey olduğunu unutsun. Hükümet verimsizse, kadroları fazla sişkinse ve vergi manyağıysa, insanların onunla ilgili kaygı duymasındansa hükümetin bunların hepsi birden olma- sı daha iyi. Huzur, Montag insanlara en popüler şarkılarn sözlerini, eyalet başkentlerinin isimlerini veya lowa'da geçen sene ne kadar mısır yetiştiğini hatırlayarak kazanacakları yarışmalar vereceksin. Onları yanmaz verilerle dolduracaksın, gerçekleri boğazlarına tıkıştracaksın, öyle ki kendilerini tıka basa doymuş ama onca veri sayesinde kesinlikle zeki hissedecekler. O zaman, düşündükleri hissine kapılırlar... Hareket etmedikleri halde hareket ediyormuş gibi hissederler ve mutlu olurlar, çünkü o türden gerçekler değişmez. Onlara bir şeyleri yorumlamaları için felsefe veya sosyoloji gibi kaygan zeminli şeyler vermeyeceksin. O yol melankoliye çıkar. Bir televizyon duvarını söküp takabilen herkes (ki bugünlerde çoğu insanın yapabildiği bir şey bu), insana kendini hayvansı ve yalnız hissettirmeden ölçülmemekte veya denklemleştirilmemekte direnen evreni sürgülü cetvelle ölçüp denklemleştirmeye çalışan herhangi bir insandan daha mutludur. Bunu biliyorum, çünkü denedim; cehenneme kadar ayolu var.
Reklam
Artık tarih bahsinde herkes için iki şeyi birbirinden ayırmak zamanı çoktan geldi. İlki sembolik dil, bunun üzerinden hissiyat ve hamaset tarafı, ideolojik yönü ağır basan bir tarih anlayışı. Öbür tarafta gerçekler, tarihin bütünlüğü ve çokyönlülüğü var. Beğenip beğenmemekten, yeterli görüp görmemekten bağımsız olarak tarih(imiz)in bütün kuvvet ve zaaflarıyla bize ait olduğu, bizim ona ait olduğumuz... Özellikle eğitimli insanların tarihi tektipli bir savaş alanı olmaktan çıkarmaları ve bugün ve yarın yola nasıl devam edeceğimiz sorusu etrafında onu zengin bir kaynak, (bir daha tekrarlayalım; bütün kuvvet ve zaaflarıyla) kendimizi anlamak için bir tecrübeler hazinesi haline getirmek için çaba sarfetmeleri gerekir. Tarih hissiyat ve hamaset kaldırır, belki biraz da bunun için vardır, bunun için de kurulmuştur. Bu seviye ve tarz vatandaş için yeterli görülüp tercih edilebilir de. Ama bir dereceye kadar... Çünkü tarih ciddiyet ve bütünlük de, ilmîlik ve derinlik de ister. Ayrıca hepimize yetecek kadar zaferleri, hezimetleri ve acıları, binbir tecrübeyi, farklı renkleri ve ziyadesiyle teferruatlı tonları da hazinelerinde barındırır.
Sayfa 324Kitabı okudu
acımasız gerçekler...
Nerede savaş ve sancılı bir ayrışma varsa, orada kazanan hiç kimse olmayacaktır-ne insan ne de başka bir türden.
Sayfa 221Kitabı okudu
_Rüya, gören olmadan da var olabilir. Rüya gören olmadan rüya mevcut olduğunda ise bu özgün gerçeklik gibi gelir. Siz yoksunuz ama kozmik bir akıl var. Brahma var. Bu yüzden bütün alemin Brahma'nın gördüğü bir rüya olduğunu söylerler. Bütün bu dünya bir rüyadır, bir mayadır. Ama bu her şeyin, tümün bir rüyasıdır. Kişisel bir rüya değildir.
Atatürk'ün altını çizdiği satırlar.
Batı dünyası, hiçbir zaman Cengiz Han ve Aksak Timur gibi savaş yıldırımları üretmedi. Burada yazılan gerçekler sadece Asya için değil, Avrupa ve Amerika için de değer ifade etmektedir. Başka hiçbir kıta bu kadar çok sayıda meşhur insan üretmedi. Onlar olmaksızın tarih bütün anlamını kaybederdi.
Sayfa 399 - cilt XIII.Kitabı okuyor
Reklam
“Osmanlı Devleti’nin kurucusu her bakımdan Fatih Sultan Mehmet’tir.” Fatih, Venedik’le savaş başlatınca İstanbul’u güvence altına almak için 1463’te Ege’den gelecek donanmalara karşı Çanakkale boğazında karşılıklı iki kale yaptırdı.Birisi bugün Çanakkale dediğimiz kale, o zaman Fatih’in verdiği adla Kale-i Sultaniyye (kale çanağa benzediğinden zamanla halk arasında Çanakkale adı yerleşti) diğeri ise Kilidül Bahr adıyla başka bir yapıydı.Fatih’in verdiği isimle ‘deniz kilidi’ bugün Eceabat ilçesinin 2 km güneyinde Kilitbahir adıyla anılan köyündedir.
En çetin gerçekler karşısında insanda uyanan kadere meydan okuma gücü,denizden yükselen sivri bir kaya gibi onun içinde yükselmeye başlamıştı.
İngilizler, kendilerini aklamak istediklerinde Hindistan'ın siyasi bir­liğini sağlamasını kendilerine borçlu olduğu iddiasını ileri sürerler. İngilizlere göre 'Hindistan'ın' yekpare bir ülke olarak ortaya çıkması kendileri sayesindedir {şimdi üçe bölünmüş olsa da İngiliz idaresindey­ken bütündü). Sürekli birbirleriyle savaşan
Kimlik farklılıklarının en önemlisi, gerçek ya da uydurma olsun, dini ayrılıklardı. En büyük ayrışma ise Hindular ile Müslümanlar arasındaydı. Böl ve yönet tarzının en önemli aracı dindi. Din üze­rine araştırmalar yürüten Peter Gottschalk'ın çalışmaları, Hindular ile Müslümanlar arasındaki ayrışmanın İngilizlerin kasti bir projesi olduğunu
_Sanatın yaratıcı gücü, doğadan, sanatçının eli değmeden, kendiliğinden çıkar ortaya. Her sanatçı, doğanın özünde bulunan sanat nitelikleri karşısında, Aristoteles'in deyimiyle bir "öykünücü"dür. O, ya Apollo'ca bir düş sanatçısı, ya Dionysos'ca bir coşkunluk sanatçısı ya da hem coşkunluk hem de düş sanatçısıdır. _Apollo,
367 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.