I Abdulhamit cenabı hak layıklarını versin diyerekten Şeyh-ül İslam ‘dan fetva alacak ve dış borçlanma’yı tarihimizde ilk olarak deneyecektir. III.Selim dönemi ispanya , tunus,Cezayir yoklamış hepsinden olumsuz cevap almıştır. son çare olarak değerli madenlere el konulmasına karar vermiştir. Geri kalmış türkiyenin iyi niyetli devleti , zenginlerden de kıymetli madenleri toplamak için ‘kadın ziyneti ile altın ve gümüşlük silahtan masada altın ve gümüş eşyanın şer’an haram olduğuna dair ‘ Şeyh-ül İslam da n fetvayı almakla meşguldur. Genel hatlarıyla ikta sistemi , mülkiyeti devlette olan bir toprak parçasından sağlanan gelirin , o toprağın yönetimiyle görevli bir memur-askere bırakılması. askerin bu gelir karşısında , devlet istediği zaman , o toprağa işleyenlere birlikte savaşa gitmekle yükümlü olması Eyalet askerleri tabir edilen orduda esas olarak Tımarlı sıpahiler ve onların cebeli’leriyle öteki eyalet askerleri vardı.Merkez emredince Tımarlı Sıpahiler askeri eğitim gösterdikleri köylüleri (cebeli ) yanlarına alıp göreve giderlerdi . Nitekim Yeniçerilerin para vermezsen dövüşmeyiz demelerine sık sık rastlanacaktır. Toprak düzeninin bozulması ve eyalet askerlerinin azalmasına paralel şekilde sayıları artan bu kitle kısa zamanda devletin başına bela kesilecektir. Bir çiftlik genişliğindeki arazinin yıllık nakdi icari( kira bedeli ), en eski metinlere göre müslümanlar için 22 , Hristiyanlar için 24 akçe idi ( Haraç-ı Muvazzaf)
Orada(Anadolu'da), buranın Madam Jimson'larına, Leyla'larına, Major Will'lerine, de Rochepierre'lerine, Azize hanımlarına, Nermin'lerine, Fanny Moore'larına, Orhan Bey'lerine, Captain Marlow'larına karşılık babaları savaşa gitmiş yavrularının beğişiğini sallayan temiz ve sabırlı kadınlar, vücutlarını Allah tarafından kendilerine teslim edilmiş bir kutsal emanet gibi saklayan genç kızlar, bunların üstüne şefkatle titreyen nur yüzlü nineler ve Anadolu'ya dair son iyi haberleri bildiren gazeteyi bir muska gibi devşirip cebine yerleştirdikten sonra sanki kendisini bütün dünyanın hazinelerine sahip bir adam kadar mesut hisseden fakir vatandaşlar vardı.
Sayfa 192Kitabı okudu
Reklam
..Dört kadîm Arap kenti ve başkent, İran'ın kontrolü altındadır: Şam, Bağdat, Beyrut ve Sanaa. Bunun dışında Afganistan'dan Nijerya'ya uzanan hat boyunca, hiç de varsayımsal olmayan bir "Şii Hilali"nden söz etmek mümkündür. İdeoloji ortak paydasının kitlelere kazandırdığı dinsel heyecan, 2011'den sonra özellikle Suriye'de patlak veren çatışmalarda kendini göstermiştir. On binlerce Şii savaşçı, "Kutsal mekânları ve Ehl-i Beyt'in kabirlerini korumak için" savaşa fiilen katılmış, bunlardan binlercesi hayatını kaybetmiştir. İran'ın elinde tuttuğu ideolojik ve mezhepsel meşale, İslâm coğrafyasında revaçta olan "ABD ve İsrail karşıtlığı” ile birleşince, İran'ın etkisi Sünni kesimlerde de derinleşmiştir . Suriye'de yaşanan kıyımda aktif şekilde rol almasına rağmen, İran'ın İslâm dünyasının ciddi bir kesiminde hâlâ "rol model" ve "ütopya ülke" olarak görülmesinde, benimsediği “ABD ve İsrail karşıtı” söylemin büyük etkisi vardır.
Sayfa 66
"Savaşa dair en nefret uyandırıcı ve tiksindirici şey, bireyin değerini sıfıra indirgemesidir."
Sayfa 123 - David Gascoyne
“İnsanlar, savaşa girilip girilmeyeceğine dair oy kullanırken ölümün gelip onları bulacağını düşünmezler. Herkes bu talihsizliğin başkasının başına geleceğini düşünür . “
Sayfa 14 - Kronik Kitap - Osprey Büyük Komutanlar Dizisi 06
Akıldışılığın, akılcı olma potansiyeli...
"Minimax stratejisi, en kötü sonuçlar arasından en iyisinin, ikisinin birden direksiyonu kırması olduğunu söyler. Bu durum, Soğuk Savaş sırasındaki iki tarafın gösterdiği doğal temkini temsil eder. Ancak zamanlama fark yaratıyordu. Bill direksiyonu kırmayı hazırdı, ama ilk kıran Ben'di. Kazanan Bill oldu, çünkü taahhüdünü uzatmış, daha uzun süre sinirlerine hakim olmuştu. Belki Ben'in nasıl olsa direksiyonu kıracağından emindi, çünkü onun zayıf iradeli biri olduğunu biliyordu. Farz edin ki, Ben yarattığı bu izlenimin farkındaydı ve bunu düzeltmenin peşindeydi. Bill'in onun gözükara hatta biraz kaçık biri olduğunu düşünmesini istiyordu. Böylece akıldışıcılık, akılcılık oluyordu. Eğer Ben, aklını kaçırdığına Bill'i ikna edebilirse, üste çıkabilirdi. Schelling, pervasızlığa varan bir yaratıcılıkla, bu belirsizliklerden nasıl yararlanılabileceğine bakmıştır. Kriz, sınırlı bir çatışmaya doğru ilerlerken belirsizlik artacak ve sonra genel bir savaşa dönüşecek, derece derece çığrından çıkacaktır. Bu olgu ustaca taktiklerin doğmasına yol açacaktı, sönmesine değil. Buradaki varsayım, bir durumun çığrından çıkmasına izin vermeyi denemekte yarar olduğuna dayanıyordu, çünkü ortaya çıkan koşullar, düşmanın katlanamayacağı türdendi. Caydırmayı mümkün kılan, korkunç şeyler yapılacağına dair (insanın akılcı bir varlık olabilmesinden dolayı inandırıcı olmayan) belirli bir tehditte bulunmaktan çok, korkunç şeylerin olabileceği (insanın akıldışı davranabilmesinden dolayı inandırıcı olan ve seçim düşmana bırakılan) bir durumun yaşanmasıydı."
Sayfa 299Kitabı okudu
Reklam
604 öğeden 431 ile 440 arasındakiler gösteriliyor.