Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kasabanın epeyce dışındaki bir taş ocağından mermer çıkartıyorlar. Kayaları parçalamak için dinamit kullanılıyor. Yanlış yere konulan bir dinamit lokumu ya da kısa tutulmuş bir fitil. Taşların altında bir işçi kalmış. Diğeri hafif sıyrıklarla kurtulmuş. Savcı bey ve malum ekiple gittiğimizde işçiyi kayaların altından çıkarmış, bir kenara koymuşlar. Savcı yaralı kurtulan işçiyle konuşuyor. Otopsi teknisyenim makası eline almış işçinin pantolonunu kesmeye sıvanırken, arkadaşı savcının yanından ayrılıp yanımıza geliyor. “Abi, kesmesen olur mu pantolonu? Oğlu var kendi boyunda. Ona veririz. O giyer.”
"Bana, konuşarak cevap ver!" Ne çok isterdim konuşmayı ama yapamam Savcı bey! "Özür dilerim." Yüreğimden silinmeye başlayan korku, aynı yerine yerleşmeye başlamıştı en baştan. Öyle ki, kabına sığmaz bir hâl almıştı kalbim. Korktum... Kalbimin göğüs kafesimi aşıp kaçmasından korktum. Önüme eğilip tek dizinin üzerinde duran Savcı Bey'e baktım şaşkınca. Nasıl bir adamdı bu? Önce kızıyordu, sonra özür diliyordu. Önce sinirden elini masaya vuruyordu, sonra önümde diz çöküyordu. Önce öfkeyle bakıyordu, sonra olabildiğince merhametli davranıyordu. Gözleri... Çok güzeldi.
Ephesus yayınları
Reklam
HAKİM Evladım senin suçun ne? POYRAZ Suçum sevmek Hakim Bey. SAVCI İtiraz ediyorum, çok arabesk! HAKİM Kabul edildi.
Savcı Bey, Hakim Bey, Cumhurbaşkanı Sayın Sunay, Sayın İnönü, Sayın Bölükbaşı, Sayın Cemal Tural, Sayın İmran Öktem, katil nerede? Yaşadığım sürece, elim kalem tuttuğu sürece iktidarda, muhalefette olsanız da sizin hepinize katilin nerede olduğunu soracağım, ta ki, katil buluna…
Hüzünlü Güzellik
- Güzellik bana sadece hüzün veriyor Savcı Bey, başka bir şey değil. - Nedenmiş? - Bilmem. Belki dünyadaki her şey gibi güzelliğin de kısa sürede yok olup gideceğini bildiğim için...
Bir Zamanlar Anadolu'da (2011)
-Ya doktor, bir insan bir başkasını cezalandırmak için hakikaten kendini öldürebilir mi? -E zaten intiharların çoğu başka birini cezalandırmak için yapılmıyor mu Savcı Bey?
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
Savcı: Müdür Bey, radyoyu aç da şu kısa haberleri dinleyelim!. Müdür: Aman Savcı Bey, bu saatte hangi haberi merak edersin ki? Savcı: Aslında merak ettiğim haber de yok ya! Bu işinde tadı kalmadı. Eften-püften haberler. Yok efendim yahudiler Filistinlilerin ellerini kırıyormuş da, Halepçe'de binlerce çocuk gaz bombalarıyla öldürülmüş de, falan-filan beni ilgilendirmeyen şeyler... Müdür: Sizin için bu haberlerin değeri yok mu? Yâni televizyon ekranlarında gözünüzün önünde yahudiler Müslümanların kollarını, ayaklarını kırarlarken, gaz bombalarıyla ölmüş binlerce Halepçeliyi seyrederken size birşeyler olmuyor mu? Savcı: Bana ne olmasını bekliyorsun ki? Herhalde bunlar için ağlamamı beklemiyorsun ya!.. Ağlayayım mı yâni? Müdür: O halde Hitler'in Yahudileri kesmesini de tabii karşılıyorsunuz; öyle mi Savcı Bey. Savcı: Saçmalama! O ayrı şey; Hitler bir canavardır. Çocuklar kesilir mi hiç? Görmüyor musun? Sonunda cezasını da buldu pis faşist. Müdür: Peki Savcı Bey, Yahudi çocukları kesilmez de Halepçe'li bebekler nasıl nasıl katliam edilir. Yoksa o bebekler, Yahudiler gibi insan evlâdı değiller mi? Adaleti temsil eden siz, nasıl yaparsınız bu ayrımı?
Sayfa 89 - BeyanKitabı okudu
Mülkiyedeki yıllarımda konserler vardı. Aynı çatı altında dershaneleri, kütüphanesi, kantini, yemekhanesı, yatakhanesi, banyosu, ütü yaptıracağımız çamaşırhanesi, berberi, masaların da beyaz örtüleri, bilardo masaları olan mülkiyede, Arif Payaslı oğlu, Atilla Karaosmanoğlu, Mümtaz Soysal, Şerif Mardin, Bahri Savcı, Fehmi Yavuz, Yavuz Abadan, Nermin Abadan, Ahmet Şükrü Esmer, Nejat Erder, Sadun Aren, Herbert Hyman, Seha Meray, Vahdet Aydın, Gündüz Ökçün vardı. Hocaydılar, asistan idiler. Nurettin Sevin vardı. Konservatuvar ile mülkiyeyi kardeş okul yapmıştı. Balerinleri, tiyatrocuları, müzisyenleri bizim kantinde de görürdük arkadaş olarak. Geceleri tiyatro girişlerinin önünde kuyruğa girer, Kral Lear için, Öfke icin, Müşfik Kenter oyunu için, Yıldız Kenter için, Ertuğrul İlgin'in inanılmaz tatlılıktaki oyunu için sabahlara kadar beklerdik. Milli Kütüphane'nin Körler Odası'nda "yasak" denen kitapları okurduk: Dostoyevski’leri, Knat Hamsun'ları, Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri'nin Marx'tan söz eden Sosyalizm filan gibi başlıklı bir kitabını, Emil Ludwig'leri, Yurt ve Dünya'ları, Gazap Üzümleri'ni, Max Beer'i, Garp Cephesinde Yeni Birşey Yok'u, Haydar Rifat Bey'in "muhtasar" kapital çevirisini, Kadro dergilerini ve şimdi söylesem herkesin gülüp inanmayacağı daha nicelerini...
Sayfa 58
SOKRATTAN DA KIYMETLİ (3/3)
Bir duruşmada, Mümtaz Soysal, siyasi suçların hiçbir dönemde, hiçbir iktidara şeref vermediğini söyleyerek; -Sokrat’ın yargılanması Yunan uygarlığı için bir kara leke oldu. Galile’nin yargılanması insanlık tarihi için bir suç sayıldı. Beni de işlemediğim suçlardan ötürü yargılayarak, zorla kahraman yapmak istiyor, layık olmadığım bir sandalyeye oturtuyorsunuz, dedi. Savunma gerçekten güzeldi. Duruşma Yargıcı Süha Umurhan bu konuşmadan etkilendi. Ama konuşma, Piyade Kıdemli Albay İzzettin Avlar ve Savcı Yüzbaşı Baki Tuğ tarafından hiç de hoş karşılanmamıştı. Baki Tuğ, hemen yerinden fırlayarak söz istedi. Bas bas bağırıyor, sesi Ana Tamir Fabrikasındaki gürültüyü bastırıyordu: -Sokrat’ı yargılayan, bir Yunan mahkemesidir. Burası ise bir Türk mahkemesidir. Galile insanlık uğruna öldü, Marksist, Leninist ilkeler uğruna değiiiiiiil! Eh…valla öyle…söylenecek söz yok! Koskoca Baki Tuğ bu! Konuşma sırası, duruşma yargıcı Süha Umurhan’daydı. Umurhan olağanca duygusallığı ile konuştu: -Mümtaz Bey, siz bizim için Sokrat’tan da kıymetlisiniz… Piyade Kıdemli Albay İzzettin Avlar irkildi. Savcı Baki Tuğ’un yüzü bir kat daha kızardı. Evet, duruşma yargıcı, sanık Mümtaz Soysal’ı övmüş, Sokrat’tan da kıymetli bulduğunu açıklamıştı. Ama aynı Süha Umurhan, duruşma sonunda, Sokrat’a Yunan mahkemesinin verdiği cezayı çok bularak, Sokrat’tan da değerli bulduğu Mümtaz Soysal’ın altı yıllık mahkumiyet kararına, Piyade Kıdemli Albay İzzettin Avlar’ın imzasının yanına imzasını atıvermişti.
Yumurtalık olayı
"İtoğluiti bıraktılar dışarı. Bütün komünistleri saldılar ortalığa, bütün şeyleri... Git bana buranın sahibini çağır!" Garson çekildi. Adam ayağa kalktı, Yavuz'un masasından duyulacak biçimde bağırmaya başladı: "Bu komünistin ne işi var lan burada? Niye soktunuz bunu benim olduğum yere? Bu aktör filan değil lan, vatan
Sayfa 182Kitabı okudu
Reklam
İsyan Eden İlk Şehzade
Birinci Murad, fetihlerine devam ederken en küçük oğluyla başı derde girdi. Bursa'da valilik yapan en küçük oğlu Savcı Bey'in çok geniş taraftara sahip olması Birinci Murad'ın gö­zünden kaçmamıştı. Bu yüzden, oğlunu takibata aldırdı. Osmanlı Devleti'nde yaşanan olaya çok benzer bir durum Bizans Devleti'nde de yaşanıyordu. Bizans imparatorunun oğlu Andronikos, babasının kendisine haksızlık yaptığını dü­şünüyor ve kardeşi Manuel'in yıldızının git gide parlamasını bir türlü hazmedemiyordu. Veliahtlığı kaybederek uzaklaştığı iktidar olma hayalini, bu kez imparator olarak geri almak ni­yetindeydi. Bu yüzden kendisi gibi düşündüğünü bildiği genç Osmanlı şehzadesine haber göndererek birlikte isyan etme tek­lifi yaptı. Savcı Bey yanındakilerin de teşvikiyle kendisine ya­ pılan teklife olumlu cevap verdi. Babalarının başkentlerden uzakta Edirne'de olması bu iki hanedan üyesine isyan için uygun ortamı sağlamıştı. İki şeh­zade babaları geri dönünceye kadar idareyi çoktan ele geçire­ceklerini düşünüyorlardı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Her ikisi de babalarının eskiden beri onları izlediklerinden habersizdi. Genç isyancıların ordusu kısa sürede dağıtıldı ve Dimetoka Kalesi'ne sığınan asiler kısa bir süre sonra ele geçi­rildi. Sultan Murad, oğlunun suçunu itiraf ve kendisine itaat etmesini istedi. Ancak oğlunun asi tavrını sürdürüp, sert söz­ler söylemesi Birinci Murad'ı öfkelendirdi. Sultan Murad, hü­kümdarlık ihtimalini yok ettirmek için oğlunun gözlerine mil çektirerek kör ettirdi.
HAKİM Evladım senin suçun ne? POYRAZ Suçum sevmek Hâkim Bey. SAVCI İtiraz ediyorum, çok arabesk!
Sayfa 55 - Doğan KitapKitabı okudu
REİS BEY-(Mahkûma)Savcı, mutlaka bildiğinizi söylemeniz ricasında. MAHKÛM-(Savcıya)Değmez, Savcı Bey!Benimki bir vehim...Güvenemiyorum. REİS BEY-Takdire mi güvenemiyorsunuz,iddianıza mı? MAHKÛM-İddiama güvensizliğim,bir;takdirinize ,bin!..
Zaten intiharların çoğu başka birini cezalandırmak için yapılmıyor mu, savcı bey?
... REİS BEY- benim af ve merhamet tezim olur olmaz tecrübelerden affedilecek kadar merhamete layıktır. beni istedikleri gibi çürütebilirler. yardımcılarıyım! fakat tezimi çürütmeye kalkmalarını, anneden Aziz bir manaya karşı cinayet sayarım! SAVCI - (gözleri hakimde eli sanıkta öfke ve heyecanın son haddinde) şimdi benim manevi anne kirliliği ile suçlandıran bu korkunç seciyenin... evet vaktiyle yine savcısı olarak yanında çalıştığım bu korkunç seciyenin, yine anne katili zanlısı masum çocuğu sehpaya gönderirken ,demin işaret ettiği gibi, kanuna, vicdana, herşeye zıt tavrını hatırlıyor hatırlıyorum da, karşınızda oynanan rolü vasıflandıracak kelime bulamıyorum! merhametten bahsediyor öyle mi?.. merhamet ekmek olsa da bütün aç insanlığa dilim dilim dağıtılsa payına hiçbir şey düşmeyecek olan lanetli budur! ...
Sayfa 133Kitabı okudu
523 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.