Saygın Kayıkçı

Saygın Kayıkçı
@saygink
İstanbul
6 okur puanı
Mayıs 2021 tarihinde katıldı
İçlerinden çok şeyler dediler de, dışlarından bir şey diyemediler.. Hepsinin ağızlarına kilit vurulmuş gibiydi. Bakıyorlardı... Ben öcümü bu dünyada almak isterim! Bugün! Burda! Dostun düşmanın önünde! Benim sorunum bu insanlarla, bugünle, burasıyla!.. Göreceğim adaleti bugün göremezsem, bir değeri yoktur nazarimda!... Dünya da darlık içinde sürünmekten kurtulmanın yolu buydu: Sirtini ya dağa dayayacaksın, ya beye! İçinde çöreklenen bir acı var. On gün ağlasa bitmeyecek. Acısı içinden çıkıp gitmeyecek. İnsan evlat acısını, yılan kuyruk acısını unutamaz dünyada! "Bu hökümetin kanununa sor bakalım. Bizim için debir maddesi yok mu?" "Çarıklının arkası yok. Çarıklının dostu yok. Yok oğul yok!"
Reklam
...ama şimdi bütün bunlar, güçsüz dudakları konuşmasına elvermediği için suskun kalan muhteşem bir ruhun hapsedildiği hücrenin parmaklıkları gibiydi.
Sayfa 90 - Martin'in çaresizliği
"Yine de yorumuma bir şeyler ekleniyor. Derinlerde bir şeyler yatıyor. Bir an için buna tutunmayı düşündüm. Ama göm onu, göm onu; bir gün meyve vermek üzere, beynimin derinlerinde büyüsün. Uzun bir yaşamın sonrasında, genel olarak bir açığa vurma anında, buna el atabilirim ama şimdi bu fikir ellerimde dağılıyor. Fikirler bir bütün haline gelmeden, binlerce kez dağılıyorlar. Dağılıp üzerime yığılıyorlar. Çizgi ve renkler hayatta kalırlar; bu yüzden..."
Sayfa 164 - Bernard (Bir yasın yorgunluğunu sindirmeye çalışıyor, yas ağırlaşıp hissizleştirdikçe duyarsızlaşıyor ve yeniden aniden duygularının orada olduğunu görüyor. Duygular çok ağır olduğunda insanı dinlene dinlene döverler çünkü. İnsan yorulunca uykuya yenilir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"O halde gözleri yaşlı, boynu bükük o erişilemez ilahi kadına bakın. Bu, benim cenaze törenim. Bizim törenlerimiz yok; sadece özel ağıtlar ve sonuçsuzluk; sadece kuvvetli hisler, her biri birbirinden ayrı. Söylenen hiçbir şey bizim durumumuzu karşılamıyor. Ulusal Galeri'de, İtalyan odasına oturmuş, parçaları topluyoruz. 2 Titian'in, bu fare kemirmesini hiçbir zaman hissedip hissetmediğini merak ediyorum. Ressamlar, ardı ardına fırça darbeleri vururken, teknik bir emilim hali yaşarlar. Şairler gibi değildirler - günah keçileri; kayaya zincirlenmiş değildirler. Sessizliklerinin ve yüceliklerinin nedeni budur. Yine de bu kızıllığın, Titian'in midesinde tutuşmuş olması gerekir. Şüphesiz, bereket sembolünü koca kollarında tutarak ayağa kalkmıştır ve sembol, o inişte düşmüştür. Ama sessizlik üzerime çöküyor gözün aralıksız tacizi. Baskı, aralıklı ve bastırılmış durumda. Çok az ve çok belirsiz bir şekilde farkındayım. Zile basılıyor; uyumsuz ve alakasız çığlıklar atmıyor, çınlamıyorum. Bir parlaklık beni gıdıklıyor; yeşil çizgideki kırışmış kızıllık; sütunların ilerleyişi; siyah ışığın arkasındaki turuncu ışık; zeytin ağaçlarının sivri kulakları. Omurgama duygu okları saplanıyor ama hiçbir düzene uymadan.
Sayfa 163 - Bernard
ölümle ve doğumla tanışmak üzerine
"Eğer seni bir daha göremeyeceksem ve gözlerimi o güvenirliğe dikemeyeceksem, iletişimimiz nasıl bir hal alır? diye soruyorum. Bahçenin diğer ucuna, uzağa daha uzağa gittin; aramızdaki ipi giderek daha da incelttin. Ama bir yerlerde varsın. Sana ait bir şeyler geride kaldı. Bir hâkim. Yani kendimde yeni bir damar keşfedersem, bunu gizliden gizliye sana sunacağım. Soracağım. Yargın ne? Sen kararı veren olacaksın. Ama ne kadar süreyle? Her şey açıklanamayacak kadar zorlaşacak: yeni şeyler olacak; bir oğlum olacak. Şimdi bir deneyimin zirvesindeyim. Bu, inişe geçecek. Şimdiden "Ne şans!" diye kendimden emin bir şekilde bağırmıyorum artık. Coşku ve iniş yapan güvercinlerin uçuşu sona erdi. Karmaşa ve detay geri döndü. Artık mağaza vitrinlerinde yazan isimlere şaşırmıyorum. Neden acele etmeli? Neden trenleri yakalamalı? gibi düşüncelere kapılmıyorum. Birbiri ardına sıralanma geri dönüyor; bir şeyler diğerine yol açıyor - olağan bir düzen içinde.
Sayfa 161 - Bernard - (Percival öldü ve oğlunun doğum haberini aldığı güne denk geldi) (Woolf ölümü çok iyi tanıyor, babamı kaybettiğim dönemde çok benzer hisleri tattığımı hesaba katarak, yazılanların benzer bir perspektifte kaleme alındığını düşünüyorum)
Reklam
~ Dua
Masalları iyimserleyip, öpüp alnıma bir buse kondurmalısın Bir yasa dışı "iyi geceler, tatlı rüyalar" bırakmalı baş ucuma Devrilmeli, devrilmesi gerekenler 24 kere Devrilmeli saygın kibrim; sabrıma, dürüstlüğüme İhlallerle güzelse de sıkılgan dünyanın legal yönleri Biliyorum, benim gibi tanrıcılık oynayanlar da ölecek geceleri Şah damarımdan yakın bak bana; görürsün biliyorum, gör beni Sarıl bana, seviyorum seni Ben de küsmedim, darılmadım ben de, kaldır ayağa, tut ellerimi Tut ellerimi Uykuma merhamet et Okşa başımı, tut ellerimi
"Dünyanın diğer ucundaki ormanlar ve uzak ülkeler," dedi Rhoda, "Bunun içinde, denizler ve balta girmemiş ormanlar; uluyan çakallar ve kartalların yükseklerde uçtuğu zirvelerin üzerine düşen ay ışığı." "Mutluluk var bunun içinde," dedi Neville, "Ayrıca sıradan şeylerin sessizliği. Bir masa, bir sandalye, sayfalarının arasına kâğıt bıçağı sıkıştırılmış bir kitap. Gülden düşen taç yaprak, sessizce otururken ya da önemsiz bir şeyleri düşünüp aniden konuşurken titreşen ışık.”
Sayfa 152
Korku nedeniyle, bir şeyler dışarıda bırakıldı. Gösteriş yüzünden bir şeyler değişti. Farklılıkları vurgulamaya çalıştık. Ayrı olma arzumuzla, yanlışlarımız ve bize özel olan şeyler üzerine fazlaca vurgu yaptık. Ama altta, sürekli dönmekte olan bir çemberin içinde çelik mavisi bir zincir var.
Sayfa 144 - Louis
"Bir sözcüğün diğerini takip ettiğini bilmeden doğsaydım," dedi Bernard, "Kim bilir belki de herhangi bir şey olabilirdim. Bu durumda, sıra dizilerine rastlarken yalnızlığın baskısına katlanamazdım. Kelimelerin etrafımda halkalandığını görmeden, karanlığın içindeyim - hiçbir şeyim.
Sayfa 139 - Bernard
Öyle gaddarca seviyorum ki sevgimin nesnesi, bir cümleyle benden kaçabileceğini gösterdiğinde, bu, beni öldürüyor. O kaçıyor ve ben, ağaç tepelerinde, yaprakların arasına kayıp giren bir ipe tutunmuş halde bırakıliyorum. Cümleleri anlamıyorum.
Sayfa 139 - Susan
Reklam
çok iyi bir kitabı bir şahesere dönüştüren cümle
Kendim olmak için diğer insanların gözlerinin aydınlığına ihtiyacım var ve bu nedenle kendi varlığımın ne olduğundan tam olarak emin olamıyorum.
Sayfa 122 - Bernard
Pis bir restorana oturup, her gün aynı bardağı sipariş edemem, kendimi tek bir sıvıyla - bu hayatla - telkin edemem.
Sayfa 122 - Bernard
Bedenlerimizin de aslında çıplak olduğunu düşünüyorum. Sadece düğmeli kıyafetlerle hafifçe örtülmüşüz ve bu kaldırımların altında kabuklar, kemikler ve sessizlik var.
Sayfa 120 - Bernard
Doyunca emmeyi bırakan bir çocuk gibi, artık her neyse, her yerde ve her zaman hazır olan genel yaşama derinlemesine dalmak için artık özgürüm.
Sayfa 119 - Bernard
"Gün, katı ve kefen kumaşı kadar sert. Ama yumuşayacak; ısınacak. Bu saatte, bu erken saatte, benim tarla olduğumu, ağıl olduğumu, ağaçlar olduğumu düşünüyorum; kuş sürüleri benim ve neredeyse üzerine basacağım sırada zıplayan o küçük yaban tavşanı da öyle. Geniş kanatlarını tembel tembel geren balıkçıl kuşu da benim; gürültüyle bir şeyleri çiğnerken, bir ayağını diğerinin önüne çıtırtıyla koyan inek de; saldıran yabani kırlangıç da; gökyüzündeki soluk kırmızı renk ve kırmızı yok olduğunda, yerini alan yeşil de; sessizlik ve çan da; at arabasını tarlalarda süren adamın seslenişi de - hepsi benim."
Sayfa 102 - Susan
Resim