Caner Sayın

Caner Sayın
@sayincaner
Onlarca hata yaparız, bir doğruya erişmek için.
MEB - İngilizce Öğretmeni
Ankara Üniversitesi
Hatay
Mersin, 6 Ocak 1996
56 okur puanı
Aralık 2021 tarihinde katıldı
'Açıkla bakalım, az önce senden duyduğum o sözler neydi?' Kuş cesurca yanıtlamış soruyu: 'Ey Süleyman! Beni cezalandırmak için acele etme. Çünkü âşıklar öyle bir dille konuşur ki, o dili ancak deliler anlar. Doğru, senin işittiğin sözlerin hepsini ben söyledim. Doğru bu tapınağı Süleyman Peygamber'in başına yıkarım dedim. Ama ben o kuşa âşığım. Ve âşıkların yolu, kanunu, ahlakı yoktur. Onların tek yolu vardır: Aşk.
Reklam
Şems'im (güneşim), ayım geldi / Gözüm, kulağım geldi / Gümüş bedenlim geldi / Altın madenim geldi. / Başımın sarhoşluğu geldi / Yolumu vuran geldi /Tövbemi bozan geldi Gözümün nuru geldi / Başka ne dilediysem / İşte o dilediğim geldi... Şiir burada sona eriyordu. Ama mesaj Nigel'ın sözleriyle devam ediyordu. İşte böyle çağırıyor Rumi, Şems adındaki sevgilisini. Peki Karen-cim, sen ne zaman geleceksin?
"Kâfir derken belki kendi inancından olmayan kişileri kastediyor, ama onları aşağılamak yerine kendi sofrasına çağırıyor. Dikkat edersen bu sözlerde dayatma yok, benim düşüncemi kabul edeceksin de yok. 'Benim dinim aşktır' der Rumi. O aşk, hangi dinden olursa olsun bütün insanları birleştirecek ortak paydadır."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Şeyh inanan değil, inandırandır, şeyh anlatan değil, gösterendir, öğreten değil, perdeyi kaldırandır. Sen benim gözümün önündeki perdeyi kaldırdın. Sen, bana bendeki beni gösterdin. Şeyh sensin, pir sensin, hakiki dost sensin, hakikat sen..."
Ona daha önce "Artık babanın yazdıklarını okuma" demiştim. Demek hâlâ okuyordu. Biliyordum alışkanlık, bağlılıkların en kötüsüdür. En zor vazgeçilenidir. Ama alışkanlıklarını yenemeyen bir derviş kendi nefsini nasıl yenecekti?
Reklam
"Bak delikanlı" dedi adam, "sadece kendi bildiğini doğru sanma. Ne kadar acayip görünse de başkalarının isteklerine saygı göster. Anlamasan da bir bildiği var elbet de. Kimseyi düşkün sanma."
Yeryüzünün bütün akan suları bulanır, geçtiği yerlerin kiri, pası, çamura, suyun saydamlığını bozar. Kış güçlüyse donar. Önemli olan bulanmamak, donmamak değil, akmaktır. Su akabildiği sürece, yeniden temizlenmek, soğuğun donduruculuğundan kurtulmak umudu vardır. Kimse saf, kimse masum değildir. Yaşayan kirlenir; önemli olan safiyeti, masumiyeti yaşamın amacı haline getirmektir. Aslolan yaşamdır. Yaşam olduğu sürece saf olmak, masum olmak umudu da vardır."
Annem hiçbir zaman dindar bir kadın olmamıştı. Bırakın dindarlığı kendini sıradan bir Hıristiyan gibi bile hissetmemişti. Bunu da açıkça söylemekten çekinmiyordu zaten. "Eğer bir Tanrı varsa" diyordu. "O sadece Hıristiyanların Tanrısı olamaz. Aynı zamanda Yahudilerin, Müslümanların, Budistlerin, Zerdüştlerin, Samanların, hatta dinsizlerin bile Tanrısı olmalı. Ama anlamadığım şey, o yüce Tanrı, neden bu kadar duyarsız? Neden savaşa, açlığa, hastalığa çare bulmuyor? Neden bu kadar acıya, vahşete göz yumuyor?"
Caminin önündeki çeşmede üniformalı iki polis aptes alıyordu. Bellerinden sarkan kocaman tabancalar dikkatimi çekti. Adamların yüzlerini iyi seçemiyordum, ama az sonra Tanrı'dan bağışlanma dileyeceklerini biliyordum. İşte o günah çıkarma anı ile kemerlerindeki silahlar birbirlerine tam bir karşıtlık oluşturacaktı. Yok etmenin aracı olan tabancalarla Yaradan'ın huzuruna varmak. "Öldürmeyeceksin!" diyen Tanrı'nın huzuruna ölüm getiren araçlarla çıkmak.
Üzerinde balmumu olmayan" ifadesinin arkasındaki sır çok basit, sevimli bir sırdı. Kökeni eski zamanlara dayanıyordu. Rönesans döneminde, pahalı mermerleri oyarken hata yapan İspanyol heykeltıraşlar bu hatalarını genellikle cera -yani "balmumu"- ile kapatırlardı. Üzerinde hiçbir hata olmayan ve balmumu ile düzeltme yapmayı gerektirmeyen bir heykele "sin cera heykel" yani "üzerinde balmumu olmayan heykel" denirdi. Bu deyim sonunda dürüst yada hakiki anlamına gelen her bir şey için kullanılmaya başlandı. İngilizce'deki "sincere 2" sözcüğü de İspanyolca sin cera -" üzerinde balmumu olmayan"- ifadesinden türemişti.
Sayfa 542Kitabı okudu
Reklam
O bir melek, diye düşündü Strathmore. Cenneti görmek için gözlerine baktı Susan'ın ama tüm görebildiği ölümdü. Güvenin ölümü. Aşk ve onur göçüp gitmişti dünyadan. Bütün o yıllar boyunca Strathmore'u hayatta tutan hayal yok olmuştu.
İnsan beyni var olan en hızlı bilgisayardır. Daha göz açıp kapamadan, Becker'ın beyni adamın gözlüklerinin şeklini algıladı, bir eşleşme için belleğinde arama yaptı, bir eşleşme buldu, tehlikeyi belirledi ve bir karar alınmasını istedi. Becker'ın bir kararı vardı. İşe yaramayan motosikleti bırakıp birdenbire olanca hızıyla koşmaya başladı.
Sayfa 407Kitabı okudu
Tünelin ucunda ışık görünmese bile, ışık varmış gibi yürümek ve ışığın görüneceğine inanmak gerekir.
Severiz böyle basamak sıçrayışlarını :')
Gerçek başkaydı. Salem, ülkenin en önemli adamlarından biri olmuştu. Bunu üzülerek söylemiyor değilim, ama işte öyleydi... Dünün küçük kaçakçısı unutulmuş gibiydi. Meslek değişimi mi? Basamak sıçrayışı mı?
212 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.