Aynı zamanda, Charles Taylor 2008 tarihli A Secular Age (Seküler Çağ) adlı kitabında modernitenin, bazı bakımlardan bir “eksilme hikayesi”, bir deneyim kaybı ya da daralması ve dünyanın “büyüsünün bozulmasını” içerdiğini ve bunun bizi 'ruhsuz uzmanlar”, 'kalpsiz hedonistler” tarafından yönetilen bir bürokrasi ile doruğa ulaşan bir
Social scientists of all kinds have been engaged in these sorts of anal yses for at least a century, overtly or covertly When I add covertly, I mean that many social scientists would not define their activities as be ing so immediately tied to the exercise of public rationality. They might define it rather as the pursuit of more perfect knowledge in the abstract. But even when they do this, they know that the knowledge that they produce is being used by others to help achieve the more perfect society. And they are aware that the economic underpinnings of their scientific research are conditioned on their ability to show social benefi t from the work, at least in some longer run. The same Enlightenment assumptions, however, can lead us in a dif ferent, even opposite, direction. The presumed rationality of the social world, just like the presumed rationality of the physical world, implies that lawlike propositions may be formulated that describe it fully and that such propositions hold true across time and space. That is to say, it implies the possibility of universals that can be stated exactly and ele gantly and concludes that the object of our scientific activity is precisely to formulate and test the validity of such universals. This is of course nothing but the adaptation of Newtonian science to the study of so cial realities. And it is therefore no accident that, already in the early nineteenth century, some authors used the label of “social physics” to describe such activity.
Reklam
4 Temmuz gibiydi! Tüm havai fişeklerin en büyüğü patlamıştı âdeta. Science Port'un Yakma Fırını ortadan ikiye ayrılıp havaya uçmuştu. Önce binlerce küçük patlama duyulmuş ve en sonunda da büyük bir patlama gelmişti. Fırın şehrin üzerine çökmüş, evleri yıkmış ve ağaçları yakmıştı. İnsanları uykularından uyandırmış, bir an sonra da onları tekrar, sonsuz bir uykuya yatırmıştı. William Lantry kendisine ait olmayan böcekte oturdu ve radyoda tembelce bir istasyon ayarladı. Yakma Fırını'nın patlaması aşağı yukarı dört yüz kişinin ölümüne yol açmıştı. Çoğu yamyassı olmuş evlerin altında kalmış, bir kısmı da uçuşan metal parçalarının hedefi olmuştu. Geçici bir morg kurulmuştu. Bir adres verildi. Lantry bir kâğıt kalemle adresi not etti. Bu şekilde şehirden şehre, ülkeden ülkeye gezebilir ve bu mükemmel ateşle temizlik sistemi tümüyle çökene dek, tüm fırınları, tüm ateş sütunlarını yerle bir edebilirdi. Gerçekçi bir tahminle, her patlama ortalama beş yüz ölü demekti. Bu sayıyı çok kısa bir süre içinde yüz bine çıkarmak işten bile değildi. Böceğin yer pedalına bastı. Gülümseyerek şehrin karanlık caddelerinde ilerlemeye başladı.
....tlhe first flowering of statistical science. Yet his words remind us that, at the very least, sound policy must, if it is to be just and effective, draw on something more than preconception and intuition: The rain and the sun have long passed from under the administration of magicians and fortune-tellers; religion has mostly reduced its pontiffs and priests into simple ministers with very circumscribed functions...and now, men are gradually finding out that all attempts at making or administering laws which do not rest upon an accurate view of the social circumstances of the case, are neither more nor less than imposture in one of its most gigantic and perilous forms. 'Crime', Newmarch added, 'is no longer to be repressed by mere severity. 120 And indeed we can now see that there are reasons to expect that the effects (on average and not individual behaviour) of 'mere severity' may be hard to predict or assess - if we fail to recognize that the choices we make, about this as about so much else, are consequent on the relations and dealings we have with our fellow people.
Nietzsche ve kadınlar
1882'de Nietzsche, daha sonra Rilke ve Freud'u da büyüleyen Lou Salomé'ye tamamen ve büyük bir aşkla bağlandı. Bu döneminde, kadınların psikolojik dilemmasını kaleme aldı. The Gay Science (Şen Bilim) adlı eserinde, genç kadınlara cinselliğin utanç verici ve günahkâr olduğu öğretilmesinin ne kadar monstros olduğunu belirtiyor; ardından da, kendilerini bir tanrı gibi yüceltmeleri öğretilen erkekler tarafından evliliğe sürüklenip, cinselliğin korkusu ve yükümlülüğü ile karşı karşıya bırakıldıklarını ifade ediyor. The guardian, Sue Prideaux. theguardian.com/books/2018/oct/...
The school taught me knowledge about science and math, but they didn't teach me about my origins, who I am, where I am going, and where I go after I die. They don't guide me on the path I should take. -Daud Kim
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.