Önce ayağa kalktım. Her yanım titriyor. "Başını dik tut," dedim kendi kendime. Yumruklarımı sıktım iki yanımda. Bütün gözler bana bakıyor. Küçük adam da öyle. Tatlı tatlı gülüyor, başını sallıyor, "Haydi konuş, korkma," gibilerden. Ben konuştum. Biraz kekeledim ilk başta, sonra açıldım. Yanımdaki hanım eteğimden çekiyordu. "Korkma, söyle," diye. Ben de dizdim sırayla: "Yoksuluz," dedim. "İki kızı zor gelin ettim, oğlanın üniversite masrafları için el kapılarında yemek yapıyorum," dedim. "Partiler seçim yaklaşırken peş peşe geliyorlar mahallemize, nutuk atıp gidiyorlar. Hiçbir şey yaptıkları yok. Devlet de bizi yok sayıyor. Bizim mahallede kanalizasyon açık akıyor. Bir yıl oldu, boruları yol kenarına bırakıp gittiler. Borular paslanıyor, dökülüyor, kimsenin aldırdığı yok. Kışın çamura, kara batmadan giremezsin sokağa. Yazın toz toprak, insanın gözünü kör eder. Et ayda bir girer evime benim. Bulgura soğana yatıyor çoğumuz. Zeytin lüküs oldu artık. Biz biraz daha halliyiz komşulardan. Benim beyim balıkçı. Balık çıktığında karşılığında balık verip bir lokma kıyma alır gelir eve. Karnımız daha çok, domates, peynir, çayla doyuyor. Neden aldatıyorlar her şey yolunda diye. Neden çaremize bakmıyorlar?.."