Ne idiyse onu yansıtan
amansız bir ayna şu beyaz kağıt
Senin sesinle konuşur beyaz kağıt
Senin gerçek sesinle...Beğendiğinle değil;
Senin eserindir, boşuna harcadığın
Bu hayat.
Yeniden ele geçirebilirsin belki
Seni başladığın yere
Fırlatan bu kaygısız nesneye
Tutunabilirsen eğer.
Hayatın, sen ne verdiysen odur
Bu boşluk, sen ne verdiysen odur
Bu beyaz kağıt.
Bakan, ne kadar istesen seçemeyeceğin bir noktaya
durmadan bakan gözler:
Senin ruhun olmaya savaşan
O ruh.
Artk sessizlik bile senin değil
değirmen taşlarının dönmez olduğu bu yerde
Sunaklar yıkılmış
Dostlar unutulmuş
Hurma yaprakları çamur içinde
Bırak, bırakabilirsen, dolaşsın ellerin
Ufka değen gemiyle
Zamanın buluştuğu bu dönemeçte
Zarlar yere çarptğı zaman
Kargı zırha çarptığı zaman
Gözler yabancıyı tanıyıp
Sevgi kuruduğu zaman
Sönen ruhlarda;
Çevrene bakıp
Her yerde biçilmiş ayaklar
Her yerde ölü eller
Her yerde sönük gözler gördüğün zaman;
Artık istediğin ölümü bile
Seçemediğin Zaman
Hakkın olan
Büyük bir çığlık,
Bir kurt uluması olsun duymadan
Kopar kendini aldatıcı zamandan
Ve bat,
Koca taşları taşıyanlar nasıl batarsa.