Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Kimi zaman içine düşmekten kimsenin kurtulamadığı bir kuyuya benziyor hayat. Körlüğü gözlerden uzak, pisliği burun kıran, zehri çoban aldatan pıtraklarla bezeli bir kuyu bu. Kıyısında da dursam, kenarından da geçsem, çevresinden de dolansam boğuluyorum her seferinde. Nefes alamamaktan, zehir solumaktan kaynaklanmıyor bu boğulma duygusu. Ölüme adanması muhtemel yolların ilerleyişine ayrı ayrı set çeken bir tarafı da mevcut sanki. Öyle ki, mezarlığa koşup servilerin iç ürperten serinliğine konaklayacak mecalim kalmıyor. Görmeyi unutan gözlerim, beslediği karanlığı fark etmiyor bile. Sevdiklerim yabancılaşıyor birdenbire. Kitaplar tuğla oluveriyor önümde. Dostlarımın sesini tanımıyorum. Varlığım incecik bir tele asılıyor."
Sayfa 344 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Allah ŞAHADETLERİNİ kabul etsin.
MEKANLARI CENNET OLSUN 2015-2016-2017 YILI TEMMUZ AYINDAN BERİ 1170 VATAN EVLADI ŞEHADETE ERDİ 1-ŞEHİT POLİS MEMURU BÜNYAMİN TORĞUT 2-ŞEHİT POLİS MEMURU OKAN ACAR 3-ŞEHİT POLİS MEMURU FEYYAZ YUMUŞAK 4-ŞEHİT UZMAN ONBAŞI MÜSELLİM ÜNAL 5-ŞEHİT ASTSUBAY MEHMET YALÇIN NANE 6-ŞEHİT POLİS MEMURU TANSU AYDIN 7-ŞEHİT ASTSUBAY İSMAİL YAVUZ 8-ŞEHİT UZMAN
Yalnızlığı çok seversek, bir gün o da çekip gidermi? Oğuz Atay'
"Beklenen hep geç geliyor; geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor." Oğuz Atay'
"Avcılar tarafından bir köşeye kıstırılan yaralı bir hayvan veya varoluş adına farklı hiçbir çıkış yolu bırakılmayan umutsuz bir insan böyle çığlık atabilir sadece."
Sayfa 123Kitabı okudu
Reklam
"Herhangi birisi, mesela annesi Muazzez Hanım, ilk eşi Fikriye Hanım, ikinci eşi Pakize Hanım, resmi eş sıfatını hiçbir zaman taşımayan Sevin Hanım (hatta Özge!), Oğuz Atay'a dönüp de ne kadar ileri görüşlü, ne kadar öngörülü, ne kadar memleket gerçeklerinden haberdar bulunduğunu söylese, zerre tereddüt belirtisi göstermeden buna karşı çıkardı. Biraz daha yaşayıp yetmişlerine erişebilseydi eğer, cennet vatanın sadece reisicumhurbaşkanı'ndan ibaret bir parodiye dönüştüğünü kendi gözle- riyle görebilecekti oysa. Sence o zaman nasıl bir tutum takınırdı Olric? "
"Türkiye'de bilimi desteklemek amacıyla kurulan TÜBİTAK bile, ancak ölümünün üzerinden dört yıl geçince Mustafa İnan'a "Bilim Hizmet Ödülü" vermeyi akıl edebilmişti. Oğuz Atay, seneler sonra, üstelik TÜBİTAK'ın desteğiyle Mustafa Hoca'yı anlatan biyografik bir roman yazdığında, kitabın sonuna şöyle bir not koymayı kendisine yakıştıran da TÜBİTAK olacaktı: "Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunca desteklenen bu eserde anlatılan her olay ve belirtilen her türlü fikir ile ilgili sorumluluk eserin yazarına ve eserin bu şekilde yayımlanmasını uygun gören Prof. Dr. Jale İnan'a aittir." "Bat dünya bat! Bat da, TÜBİ- TAK'ın önünde simit sat!"
"Bir insanın geleceği elinden alınabilir mi" diye soruyordum kendime sık sık. Zira, gelecek diye tanımlanan yaralı ceylan, bir ihtimalden ibaretti sadece."
Reklam
Oyunlarla Yaşayanlar'dan:
"Ey zavallı milletim dinle! Şu anda, hepimiz burada seni kurtarmak için toplanmış bulunuyoruz. Çünkü ey milletim, senin hakkında az gelişmiştir, geri kalmıştır gibi söylentiler dolaşıyor. Ey sevgili milletim! Neden böyle yapıyorsun? Neden az gelişiyorsun? Niçin bizden geri kalıyorsun? Bizler bu kadar çok gelişirken geri kaldığın için hiç utanmıyor musun? Hiç düşünmüyor musun ki, sen niye geri kalıyorsun diye durmadan düşünmek yüzünden, biz de istediğimiz kadar ilerleyemiyoruz. Bu milletin hâli ne olacak diye hayatı kendi- mize zehir ediyoruz. Fakir fukaranın hayatını anlatan zengin yazarlarımıza gece kulüplerinde içtikleri viskileri zehir oluyor. Zengin takımının hayatını gözlerimizin önüne sermeye çalışan meteliksiz yazarlarımız da aslında şu fakir milleti düşündükleri için, küçük meyhanelerinde ağız tadıyla içemiyorlar. Ey şu fakir milletim! Aslında seni anlatmıyoruz. Sefil ruhlarımızın korkak karanlığını anlatıyoruz. İşte onun için sana yanaşamıyoruz. Senin yanında bir sığıntı gibi yaşıyoruz. Hiç utanmıyor muyuz? Hiç utanmıyoruz."
Tutunamayanlar syf:460
"Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım (...) resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim (...) seni tanıdıktan sonra gözleri yeni açılmış küçük bir hayvan gibi çevreyi şaşkın ve hayran bakışlarla ve insanı ve insan olmayanları ayırmadan incelemeye başladım"
Sefa Kaplan
Ne de olsa ülkemizin geniş ovalarına, uzun vadilerine ve ırmak boylarına egemen olan kültür, rol yapma üzerine kuruluydu.
Sefa Kaplan
yeryüzünün ve gökyüzünün belki de tek hakikati olan ölüme direnmek için yapılabilecek üç şey vardı çünkü: ya âşık olacaktık ya bir kutsala bağlanacaktık ya da sanat gibi gereksiz bir ayrıntıya omuz verecektik. ki üçü de aynı kapıya çıkıyordu aslında.
SEFA KAPLAN (1956, Çorum)
1994’te bir yazısı kovuşturmaya uğrayıp ceza aldığı için İngiltere’ye iltica etti.
1.359 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.