“ardından da ne yazık ve ne mutlu ki, uzun süre manevi ve maddi baskıya maruz kalsa da, insanın doğası gereği kolay kolay ölmediğini, bu yüzden sabretmek gerektiğini itiraf etti”
Uy garlığırnızda, bir cezanın büyük bir yıkımı ilan ettiği ürkütücü anlar vardır. Düşünen bir yaratığın toplurndan uzaklaştığı ve toplurnun onu telafi edilemez bir şekilde yüzüstü bıraktığı an, ne hüzünlü bir andır!
“Yozlaşmış şehirler çok acımasız insanlar üretirler. Dağlar, denizler, ormanlar, insanı vahşileştirip acımasızlaştırsalar da, insanın insani yanını pek yok etmezler.”
Bizde eksik olan bizi kendine çeker. Kimse gün ışığını bir kör kadar sevemez. Cüce kız bando şefine hayrandır. Kurbağanın gözleri hep göğe bakar; neden? Kuşların uçuşunu görmek için. İçgüdüsel olarak kendi zıddına hayranlık duyuyordu. Grantaire Enjolras’ın yanındayken bir kimliğe kavuşuyordu. Grantaire, Enjolras’ın diğer yanıydı. İnançlı ve ayık Enjolras bu kuşkucu ayyaşı küçümsüyor, ona kibirli bir merhametle yaklaşıyordu. Enjolras tarafından terslenen, hor görülen, dışlanan, reddedilen Pylades rolünü üstlenen Grantaire yine de geri dönüyor ve Enjolras için: “Ne muhteşem bir mermer!” diyordu.
“Toplum bir köle satın almıştı.
Kimden?
Sefaletten.
Açlıktan ,soğuktan ,yalnızlıktan ,terk edilmişlikten ,yoksulluktan.
Acıklı bir pazarlık. Bir parça ekmeğe karşı bir ruh. Sefalet arz ediyor ,toplum kabul ediyor. “