Bir kuş öter,dalından bir meyve düşer dalgınlığımdan uyanırdım.
Boğazım kurumuş, içimde bir hasret.
Uyanırdım karşımda şeftali bahçeleri.
O ballı ballı, yarma şeftaliler.
Efendi şeftaliyi soyacaksın; üçünü beşini yanına koyacaksın.
Anadoluyu çok güzel bir üslupla anlatan bir kitap isteseniz Türkçe 'nin tadı ile "Memleket Hikayeleri" derim. Kitapta yazarın 1. Dünya Savaşı yılları gözlemlediği Anadolu halkının yaşantısından derlenen birçok hikaye var.Benim favorim "Şeftali Bahçeleri " oldu...
Uludağ'ın eteklerine yaslanmış yaşlı fakat güzel şehir o zaman bile tevazuya bürünmüş haliyle tarihî kimliğini ve büyüleyici yeşilliğini nerede ise tamamen koruyordu (belki bana öyle gelmişti). Uzaktan, şehri görmeye başladığımız tepeden itibaren çok etkileyici bir manzaraya sahipti. Yakınlaştıkça kendini ve sırlarını açıyor gibiydi. Şehrin eteklerindeki kilometrelerce uzanan o münbit araziler, şeftali bahçeleri henüz plansız zalim sanayinin, hiçbir ölçü tanımayan ve halen devam eden ruhsuz yapılaşmanın, âdeta memleket düşmanı siyasetle bulaşmış belediyeciliğin ve fikir ve estetik yoksunu bürokrasinin tamamen kurbanı olmamıştı.
Sayfa 178 - İsmail Kara, Tanpınar'ın eline su döker..Kitabı okudu
Zevk, safa bu adamları bir deniz gibi, gırtlaklarına kadar sarmıştı, içinde müsterih, sakin bir balık hayatı geçiriyorlar, dün ile meşgul olmuyorlardı.