Memleket Hikayeleri aslında herkes tarafından işitilmiş, üzeri örtülmüş ya da görmezden gelinmiş ülkemizin toplumsal gerçeklerini açıkça anlatan kısa hikayelerden oluşan bir kitap. “Yatık Emine”siyle damgalanmanın etkisini, “Şeftali Bahçeleri” ile zevk ve sefanın çekiciliğini, “Vehbi Efendinin Kuşkusu” ile saflığın bedelini ve iftiranın gücünü gösteriyor.
Tüm hikayelerde bir grup insanın başından geçenleri, çevrenin, mahallesinin, komşuların ya da toplumun ileri gelenlerinin tepkilerini görüyorsunuz ve beğenmeseniz de yadırgamıyorsunuz. Gerçekten memleketimizden çıkacak hikayeleri içeriyor.
Ayrıca https://1000kitap.com/yazar/i118631 ın yazı dili, betimlemeleri muhteşem. Okumayı seven herkes için tercih edilecek bir kitap.
Kitap birçok hikâyeden oluşuyor. Hatırda kalsın diye her hikâyenin sonunda incelemeyi güncelleyeceğim.
Memleket Hikâyeleri'nin ilk hikâyesi Yatık Emine. Ankara'da kötü nam tutan "Yatık Emine",toplum düzenini bozduğundan iflah olsun diye Ankara'ya iki saat mesafede dünyadan kopuk bitir vilayete sürgün edilir. Burada halkın
Refik Halid Karay’ın Memleket Hikayeleri kitabının “Şeftali Bahçeleri” adlı hikayesindeki Agâh Bey karakteri bana mesleğe yeni başlayan genç-idealist memurları hatırlattı hikayenin sonu ise hepimizin malumu..
Refik Halid Karay, Memleket Hikayeleri, s. (40-51)
Anadoluyu çok güzel bir üslupla anlatan bir kitap isteseniz Türkçe 'nin tadı ile "Memleket Hikayeleri" derim. Kitapta yazarın 1. Dünya Savaşı yılları gözlemlediği Anadolu halkının yaşantısından derlenen birçok hikaye var.Benim favorim "Şeftali Bahçeleri " oldu...
Bir kuş öter,dalından bir meyve düşer dalgınlığımdan uyanırdım.
Boğazım kurumuş, içimde bir hasret.
Uyanırdım karşımda şeftali bahçeleri.
O ballı ballı, yarma şeftaliler.
Efendi şeftaliyi soyacaksın; üçünü beşini yanına koyacaksın.
Irmağa giden yol, kasabadan kurtulunca, göz alabildiğine uzanan sayısız şeftali bahçeleri arasından geçerdi. Haziran içinde bile taşkın dere ayaklarının çamurlu, ıslak tuttuğu bu bölgeli yerlerde otlar bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer, kızgın güneş, ağaçların tepelerinde meyveleri pişirirken, rutubetli toprakta birbiri arkasına yoncalar yoncalar fışkırır, çayırlar kabarırdı. Suların serinliği, taze ot kokusu, gölgelik ve bereket içinde bahar bu bahçelerde ta kışa kadar uzanıp giderdi.