(Şeriat) Dine bağlı devlet sistemi: Orta ve yeni zamanlar Avrupasında ve yakın senelere kadar bizde yaşanmış olan bu sistemde, cemiyet içindeki bütün hayat ve münasebetler, uzaktan veya yakından, doğrudan veya dolayisiyle, hep din kaide ve kanunlarına bağlanır ve dini bir nizam içinde cereyan eder.
Hukuk, ahlâk, kanun, tahsil ve terbiye, hattâ ilim ve san'at bile dini düşünce ve esaslara göre ayarlanır ve memleket mâbedden idare edilir.
Devlet ise, dini müessese ve nizamın muhafazasına memur bir jandarma rolünde kalır.
Bu suretle yalnız ruhani hâkimiyeti değil, aynı zamanda cismani hâkimiyeti de emrinde tutan mâbed -diyanet aslında mevcut olmasa bile-, ister istemez taşkın bir taassuba kayar; devlet kuvvetleriyle silâhlanan ruhaniyet, memlekette başka din, fikir ve kanaatlere karşı bir müsaadesizlik yoluna sapar.
Hususiyle serbest fikir ve kanaatlere karşı koyu bir taassup zihniyeti içinde boğulup kalır. Telkin, ikna, tatlı söz ve güzel mev'ize yollarını bırakarak zorbalığa kalkışır.
Bir "Hallac-ı Mansur'u, Şehabeddin-i Sühreverdi'yi" mahkûm ve idam eder.
Engizisyonlar kurar.
Tarihteki din ve mezhep kavgaları, Sünnilik, Katoliklik, Protestanlık mücadeleleri hep devlet kuvvetlerine arka veren dini taassubun eserleridir.
Hz. Pir’in(Hoca Ahmed Yesevî) onun felsefesinden etkilendiği Şehâbeddin Sühreverdî (1154-1155) ise hikmet kavramını filozoflar tarafından öne çıkarılan erdem anlayışı ile bağlantılı olarak izah etmektedir. Ona göre hikmet “hayatla ilgili ameli kuvvenin orta noktada” olmasıdır.
Sühreverdî’nin yaptığı bu tanım, felsefi bir terim olarak Aristoteles’in erdem için yaptığı tanımın aynısıdır. Ancak Sühreverdî, felsefeden yana yaptığı bu tercihin, tasavvuf açısından yetersizliğini fark etmiş olsa gerek ki hemen bu tanımın arkasından “bu hikmet, nefsin hakikatlerle şekillenmesi anlamına gelen hikmetten başkadır. Zira nefsin hakikatlerle şekillenmesi ne kadar çok olursa insan için o kadar iyi olur.” der.
temaşa | Sayı: 9 | Temmuz 2018
Mehmet Kasım Özgen
Sizin için felsefe listeleri oluşturmaya devam ediyorum. Orta Çağ Hristiyan felsefesinden sonra şimdi de Orta Çağ ve Yeni Çağ İslam felsefesiyle ilgili okunabilecek eserlere sıra geldi. Hristiyan felsefesinde yeni-Platonculuk'un bilinmesinin önemli olduğunu söylemiştim. İslam felsefesinde de bu önemli ama aynı zamanda çok iyi Aristoteles
İçi boş sevdayı kendinden uzaklaştır
Nazını azaltıp niyazını çoğalt
Oraya kavuştuğun zaman üstadın Aşk'tır senin
Onun kendisi hal diliyle sana ne yapman gerektiğini söyler
Sen yâr olduktan sonra düşmandan ne korku olur
Ya da hicran gamımda dert ortağım olsan
Sanki düşman ciğer kanımın kenarından geçip gider
Sen muradımla yanımda olduktan sonra
" Varlık itibariyle hiçbir insan cansız değildir. "
Sayfa 97 - Esasen kalp bozuldu mu canlılığını yitirir insan. Yalnız menfaatini düşündüğünde. Kalp bir masum kuştur, ruhu incecik bir düştür hoyratlığa gelmez, uçar gider..
Halis bir zikir için öncelikle takvânın gerçekleşmesi gerekir. Gerçek takvâ ise haramlardan kaçınmak ve faydasız, gereksiz şeylerden uzaklaşmakla elde edilir (Şehâbeddin es-Sühreverdî, s. 221-222).