Uzun uzun susuyorsun bir gülü koklarken
Yüzün büsbütün gülistan oluyor ve bitti
Sandığımız yerde yeniden ürperen aşk
Hangi hatıralarla kanadı hangisinde sustu
Biz hangi şehirde güller taşıdık odamıza
Hangisinde yaralarımızı saracak bir dost
Bir yoldaş aradık ölürcesine, yoktular
Yağmur yağıyor, iliklerime kadar üşüyorum. Güneş açıyor, utanıyorum yalnızlığımdan. Kar yağıyor. Ağarıyor çirkin yüzü merhametsiz sokakların. Güneş açıyor, utanıyorum yalnızlığımdan. Ben bu şehirde sensiz yaşayamam
Biz şehirde hızlandırılmış bir zamanı yaşıyoruz, günler günleri kovalıyor ama bu o kovalama içerisinde bize yön ve istikamet verecek, kendimizi temellendirecek bir öz kalmamış oluyor...
Rengârenk bir damla usâre olup
Sessizce içine akmak isterim
Tuttuğun aynada birden kaybolup
Yıllarca yüzüne bakmak isterim
" Şehirde tükenen sihri bul!" deme
" Kuru!" de "çürü!" de,sakın "kal!" deme
Kalırsam surları yıkmak isterim....
Kemal Sayar: İnsanı rekabete ve çatışmaya çağırıyor. Kadim şehir insanı ne kadar esenliğe çağırıyorduysa modern şehir zaten merkezine finans merkezlerini, bankaları, yarışmacı kurumları koyarak sizi de hızlanmaya, telaşa, koşturmaya ve hayatın özünde saklı olan çok değerli şeyleri görmemeye, özü kaybetmeye itiyor. Sonra ne oluyor, özde olmayan sözde olup işportaya düşüyor. Özde aşk yok, herkes aşktan bahsediyor. Bakıyorsunuz, iyilik güzellik kayıplara karışmış, herkes iyilik timsali, iyilikten dem vuruyor. Her yer köy kahvaltısı veriyor. Otantikliğe, içimizdeki anayurda, ana rahminin tekinliğine dönüş özlemi var. Hepimiz pazar sabahları köy kahvaltısı arıyoruz. Modern şehirde sahicilik kaybediliyor.