Ben Gönende doğdum...
Ömer Seyfettin denilince akla direkt ya Gönen gelir ya da Genç Kalemler Dergisi... Kısacık ömründe savaşlara katılmış, hikâyeler yazmış ve Genç Kalemler Dergisini çıkartarak Milli Edebiyat akımını başlatan, bize Türklüğü ve Türk duygusunu eserlerinde aşılayan yazarımız eserlerinde genellikle sürpriz sonlar barındıran ve Türklük duygusunu sade ve akıcı bir dille okuyucuda merak uyandıran ögeler barındıran ve içinde en çok beğendiğim hikâyeler; Başını vermeyen şehit, Diyet, Ferman ve kendi hayat öyküsünü ele aldığı And hikâyesi ve daha sayamadığım birçok hikâyesiyle Maupassant tarzı hikâyeciliği ve Türklüğünü harmanlamıştır eserlerinde.
Hainlerle Türkiye
Osmanlı Tarihi konusunda çocukluğumdan beri hep çevremden okulumdan öğretmenlerimden farklı muvacehem olagelmiştir. Bunu bilinçli yapmıyorum elbette lakin tekakuza sabrım da tahammülümde yok! Osmanlı padişahları denilince akla gelen iki isim var Fatih Sultan Mehmet Han ve Abdülhamid Han-ı Sani.. Ancak bana sorarsanız (insan ve devlet adamı karşılaştırmaktan tiksinmekle birlikte) Abdülaziz Han bırakın Âli Osmanı Türk tarihinin en büyük şahsiyetlerinden en büyük devlet başkanlarından biridir. Okulda bize bileklerini keserek intihar ettiği anlatılmıştı. Öğretmenim nasıl oluyor da sağ elini kesen birisi kesik olan eli ile diğer elini 2.5 cm derinlikte 3 cm genişliğinde kesebiliyor hadi herkes şahit olsun kesin bileğinizi görelim demiş ve sınıftan atılmıştım. Evet intihar etmedi intihar etme ihtimali en zayıf olan hünkarımız Sultan unvanını gerçekten hak eden Abdülaziz Handır.
Şehit edilmesi dünya siyasi tarihinin en çirkin en alçakça en hain en şerefsiz faaliyetidir.
Kitabı öneriyor muyum evvela Kadir Mısıroğlunun kitabını okuyunuz. Ağlamaktan takatiniz kalırsa bunu da okuyabilirsiniz elbette .
Şunu da eklemek istiyorum Türk Milleti olarak henüz bu ihanetin bedelini ödeyemedik, o kadar meşakkate kadar. Mevla şefaatlerine nail ve layık eylesin. Amin ..
Bâki selâm
Kitap hakkında incelemeye geçmeden önce Seyyid Kutub'un kim olduğundan söz etmenin yararlı olacağı kanaatindeyim. Kadir Mısıroğlu'nun ifadesine göre Seyyid Kutub bizim Necip Fazıl'ımız gibidir. Hayatının belli bir döneminden sonra İslam ile hemhâl olmuştur. Münafıklardan özür dilemeyen cesur bir tarzı vardır. Özür dilemediği içinde
Bereketli Topraklar Üzerinde
Bereketli Topraklar Üzerinde:
Sivas' ın Ç. Köyünden, İflahsızın Yusuf, Pehlivan Ali ve Köse Hasan Çukurova’da iş bulmak için yola koyulurlar. Bu üç arkadaş Adanada fabrikası olduğunu bildikleri hemşerilerinin kendilerine iş vereceğini umut ederler. Yusuf hariç diğerleri hiç şehir görmemişlerdir. Uzun ve zorlu bir tren yolculuğundan sonra
Günümüz dünyasında öyle şeyler yaşayıp, birçok şeye şahit olurken, adalet kavramı yerle yeksan durumdayken, bütün dünya freni patlamış kamyon gibi davranırken, bu okuduklarım gerçek mi?
Bunca zenginliğe, sevgiye, güvene sahipken tevazusunu, rikkatini, sadeliğini, kişiliğini bir an olsun kaybetmeyen bir insan, insandan öte bir isim.
Adalet onun için her şey ifade ediyor. Örnek vermek gerekirse; kanun çıkaracağı zaman ailesini toplayıp bir kanun çıkaracağını ve diğer insanların bu kanundan dolayı gözlerinin onların üzerinde olacağını dile getirip, eğer bu kanunu çiğnerlerse iki kat ceza vereceğini dile getirip, kayırma gibi bir durum olmayacağını net bir dille açıklayan kişidir kendisi.
Devlet hazinesini çar çur etmeyen, devlet hazinesi artsa dahi kendisine zam yapmayan, hazineyi halka dağıtmayı tercih eden kişidir kendisi.
Onca bolluk içinde, mevkisi ne olursa olsun çizgisini bozmayan, halkının yiyemediği yemeyi kendisinin de yemeyeceğini sık sık dile getiren kişidir kendisi.
Eleştirilmekten asla korkmayan, yanlışı varsa kabul eden, halka bu özgürlüğü tanıyan, mehabet sahibi bir insan.
Son olarak şunu söylemek istiyorum. "Allah senden razı olsun ey Ömer."
Modern zamanda tasavvuf
Coğrafya kaderdir tezini çürütecek şekilde; doğup büyüdükleri çevre ve ailelerin inancını sorgulamaları, karar alıncaya kadar rûhi ıstırap çekmeleri, nihayetinde hidayeti bulma ve onu takip etme gibi zor bir süreçten geçen Batılıların bu macerası hem dikkatimi celb etmiştir.Acaba İslam'dan önce zahiren küçük ve göze batmayan hangi salih amel işlediler ki Allah onları İslam'la şereflendirmiştir. Yazar Michael Sugich bu kitabında hidayet yolunu kabul ve takip ettikten sonra seyahat ettiği yerlerdeki karşılaştığı Allah dostları ile sohbetlerinden yolculuklarından oluşan hikayelerini samimi bir dille ifade etmiş. Birden çok Allah dostunun nurlu yüzünü görmüş, zühd ve takva dolu hayatlarına bizzat şahit olduğu için Yol 'un lezzetini alıp takip etme şansına ermiş. Âmâ, dilenci, temizlikçi, büyükelçi, imam, müezzin gibi meslekleri icra eden bu Allah dostlarının egodan ve dünya sevgisinden arınmış o kutlu dünyalarına sizi de alıyor. Hepsi az yiyen, dünya metâına iltifat etmeyen, insanlara hizmet etmekten lezzet alan, zikrullahla hayat bulan, kendi egolarıyla dolayısıyla bu dünya ile hiç ilgileri olmayan dünyanın en şanslı/akıllı zâtlarıdır. Modern bir tasavvuf kitabı olduğu için de okuduktan sonra bu zamanda tasavvufu yaşamanın da zor olmadığını idrak ettim. Örneğin büyükelçi olup da çantasında paralara günlerce hiç bakmadan görevini îfâ eden Allah dostu Seyyid Ömer Abdullah buna bir delildir. Beni en çok etkileyen muhafız-ı hâdim Sîdî Ali el-Mirgâdî ile dilenci Sî Hlefa.. Hepsine selam olsun. Rabbim bize de elimizden tutup da Sırat -ı Müstakim 'de tutacak bir mürşit buldurur.
