Oscar Wilde
Herhalde Wilde, Lord Euston gibi davayı kazanacağını düşünüyordu. Yine muhtemelen zekasının mahkemedeki herkesi, özellikle de Queensberry’nin şaklabanlığını alt edeceğini sanıyordu. Büyük ihtimalle davayı sadece iyi diyalog kurma meselesi olarak görüyordu ve bu vesileyle bir dâhi olarak ününe ün katmayı ve insanları oyunlarına çekmeyi umuyordu. Ne var ki Wilde yanlış tarafı seçerek kaderine yön verdi. Oğlancı “geçinen” biri değildi o, yasaya göre sahiden oğlancıydı ve karşısındakilerin öfkesini çok küçümsemişti. Wilde’ın kindar düşmanlarından bazılarının ve özel dedektiflerin yardımıyla Queensberry, Wilde’a karşı tanıklık yapsın diye bir grup pezevengi, erkek fahişeyi ve suçlayıcı mektupları bir araya getirdi. Ayrıca onu yazılarındaki en tumturaklı pasajlarından dolayı da suçlamayı planlıyordu. Wilde hariç herkes hakaret davasının felaketle sonuçlanacağını biliyordu, ama Wilde da yakında bu gerçeğin farkına varacaktı. Yalanları mahkemede inandırıcılığına katkıda bulunmadı. (Wilde’ın estetik dünyasında yaratıcı imkanlarından dolayı yalan, hakikatten daha değerliydi.) Tanıklığının ilk dakikalarında otuz dokuz yaşında olduğunu söyledi, oysa kırk bir yaşındaydı. Gerçek yaşından iki yıl kırpmanın adilane ve zararsız olduğunu düşünmüş olabilir ama...
Carson, Wilde’ın üzerine gitti ve ondan eserlerinde, özellikle Dorian Gray’de yer alan eşcinsel pasajları açıklamasını istedi. Wilde ilk başta Carson’ın ilk sorularının çoğunu ustaca geçiştirdi, ancak konu Wilde’ın seks hayatına gelince işler tersine döndü. Gazeteci oğlana verdiği pahalı hediyeler ve kiralık oğlanlar hakkında sorular sorulmaya başlayınca, bir gözlemciye göre “jürideki on iki kişinin yüzlerinden düpedüz şaşkınlık işaretleri okunuyordu”. Carson, Wilde’ın şüpheli koşullarda tanıdığı oğlanların isimlerini bir bir sayarken jüridekilerin yüzü asıldı. Carson, Bosie’nin genç bir uşağından bahsedip Wilde’a onu öpüp öpmediğini sorduğunda dananın kuyruğu koptu. Wilde elinde olmadan sert bir cevap verdi: “Aman Tanrım, ne münasebet. O acayip düzgün bir oğlandı. Ne yazık ki feci çirkindi.” Hepsi bu kadar. Bunun üzerine Carson, “Neden, neden, neden son cümleyi eklediniz?” diye sordu.
Reklam
Dorian Gray ilk Lippincott’s Monthly Magazine dergisinde 1890 yılında tefrika edilince ağır eleştiriler aldı. Sözgelimi The Scots Observer dergisi şöyle diyordu: Sayın Oscar Wilde yazılmasa daha iyi olacak şeyler yazıyor. Dorian Gray’in Portresi… yaratıcı, ilginç, zekice ve apaçık bir edebiyat eseri olsa da yanlış bir sanattır; insan doğasına terstir; kahramanının şeytan olması yüzünden ahlaka terstir; keza yazarın doğal olmayan kötülüğü temiz, sağlıklı ve akıllıca bir hayata tercih edip etmediği yeterince belli değildir. Sayın Wilde zeka, beceri ve üslup sahibidir, ama şayet suçlu soylular ve sapkın telgrafçılar dışında hiç kimse için yazamıyorsa, çok geçmeden terzilik (veya başka bir sıradan iş) yapması hem kendi ünü hem de genel ahlak açısından daha iyi olur.
“Yasalarımız ortaçağda olduğu gibi günahı cezalandırmamıza artık izin vermese bile yine de bir daha suç işlemesinler diye suçluları cezalandırabiliriz,”
İngiltere: Büyük Sınav Avam Kamarası’nın uykulu üyeleri, 1864 yılının Haziran ayında bir gece geç vakitte yapılan resmi bir yasanın son maddesine yeterince ilgi göstermedikleri için mazur görülebilirler. Bulaşıcı Hastalıklar Yasası diye anılan yasa, büyükbaş hayvanlara bulaşan hastalıkları önleme amacını taşıyan son önlemlerden biri gibi görünüyordu. Hiç tartışılmadan kabul edilen yasa 29 Temmuz’da yürürlüğe girdi ve çok geçmeden yirmi yıl sürecek ulusal bir tartışmayı başlattı. Bu vesileyle Britanya’daki feministler ayaklandı, kurum veya işletmelerdeki yolsuzlukları ifşa eden gazetecilerin kariyerleri parladı ve dünyanın ilgisi erkeklere farklı kadınlara farklı cinsel standartlar uygulayan Birleşik Krallık’a çevrildi. Zira Britanya tarihinde ilk kez fahişeliğe düzenleme getiren bir yasaya sahip olmuştu.
Devlet izin vermeden olmaz.
Bekaretin kaybedilmesi devlete karşı doğrudan bir saldırı sayılır.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.