Eski Istanbul'un eski insanının bahâ biçilmez bir husûsiyeti de, yolu üstünde rast geldiği bir yabancıyı, bir dost bir aşinâ kabul ettiren selâmlaşmak âdeti idi. O kimse, kan ve din birliğinin insanlık duygusuna kattığı hasbî bir muhabbet ve âşinâlık ile, karşıdan gelen, yanından geçen rastgele bir sîmâya cömert bir yakınlıkla bakar ve "selâmün aleyküm" derdi. Mîmârîsi ne basit, esâsı ve örgüsü ne sağlam bir köprü... Topun da tüfengin de yıkıp sarsamayacağı, gönülden gönüle atılan bir kement...