Selâm: is. ar: 1. sulh. silm, asâyiş. [bu mana ile "silm" daha müsta'meldir.]
2. âfet ve muhâtaradan berî ve sâlim olma, berâet, selâmet, son iyi ve hayırlı çıkma. [bu mana ile "selâmet" daha müsta'meldir.]
3. fenâ ve zevâlden sâlim olan Hakk Teâlâ'nın esmâ-i hüsnâsındandır: yâ selâm!
4. âşinâlık, tahiyye, *selâmet üstünüze olsun!" manasıyla es-selâmü aleyke, aleyküm diyerek duâ ve âşinâlık etme: selam vermek: selam almak = "ve aleyküm selam" diyerek karşılık etmek, cevap vermek: selam göndermek = uzakta bulunan birine bi'l-vâsıta âşinâlık ve tahiyye etmek: selam etmek = kezâ: filân size selarn ediyor: filâna benden selam edin. II selama durmak = geçen bir büyük zâta hürmeten ayağa kalkıp selamını almaya müheyyâ bulunmak. || selam durmak = asker tüfenk veya kılıcını bir vaziyet-i mahsûsa ile önünde tutup mâ-fevkini selamlamak; selamlamak: selam dur! bunun kumandası. || es-selâmü aleyküm, selâmün aleyküm|| gelenin îfâ ettiği resm-i tahiyye. || ve aleykümü's-selâm = bu tahiyyenin cevabı. || aleyhi's-selâm = enbiyâ-i ızâm ve bazen sahâbe-i kirâm esâmî-i mübârekesi yâd olundukta irâd olunan duâ tabiridir: Hazret-i Nûh aleyhi's-selâm. ve's-selâm = işte o kadar! manasıyla bahis nihâyetinde söylenir tabirdir. || dâru's-Selâm = 1. cennet-i A'lâ. 2. vaktiyle Bağdad şehri. || Medînetü's-Selâm = kezâ Bağdad şehri.
Sayfa 573 - İdeal Kültür Yayıncılık, 3. Baskı İstanbul 2014