Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma
Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma
Bir pazar günüydü. Masanın başında, okuyucularımdan gelen onlarca ibret dolu mektup arasında âdeta kaybolmuştum. Bu içler parçalayan hayat öykülerinin esrarlı dünyasından bir telefon sesiyle kendime geldim. Karşımda heyecandan kalbi duracakmış gibi panikleyen bir bayan vardı.
– Affedersiniz dedi, kelimeleri bölük pörçük sıralayarak. Ben Halit Ertuğrul’u arıyordum.
Heyecanını biraz olsun yatıştırmak için:
– Hangi Halit Ertuğrul, diye sordum.
– Hani şu yazar Halit Ertuğrul... Düzceli Mehmet ve Aysel gibi kitapları olan.
– Buyurun, dedim. Halit Ertuğrul, benim.
– Öyle mi Hocam, diye bir çığlık attı. İnanır mısınız, şu anda kalbim duracak sanki.
– Anlaşılıyor, dedim. Ama heyecanlanmanıza gerek yok. Çünkü ben de sıradan bir insanım. Tek farkımız; sizin okuyucu, benim de yazar olmam, o kadar.
O bana meramını anlatmadan, ben ona bazı sorular sorarak heyecanını yatıştırmaya çalıştım. ...