Süfyân, Ebû İshak'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Onlar (selef-i salihin), zengin olmayı dini yaşamaya yardımcı olan bir husus olarak görürlerdi. "
Selef-i salihin, Kur'an konusunda devamlı takva üzere hareket etmiş, bu konudaki her yeni yaklaşımı çekince ile değerlendirmiş, ihtiyatla karşılamışlardır. Öyle ki, bu endişe, hayırlı ve ümmete faydalı işlerde dahi onlardan ayrılmamıştır.
Vahiy kâtiplerinden biri olan Zeyd b. Sabit el-Ensari (ra) şöyle demiştir:
"Ebu Bekir, Yemame
Fellas, Hureybi'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Onlar (selef-i salihin), bir adamın ahirete azık olarak hazırladığı karısının dahi haberdar olmadığı bir amelinin bulunmasını isterlerdi."
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurmuşlardır ki: “Allah rızâsı için, isteyerek ve özleyerek bir Müslüman kardeşini ziyarete giden her kimsenin ardından bir melek: ‘Sen de güzelsin, ziyaretin de güzel. Cennet de güzel bir yer olarak senin için hazırlanmıştır!’ diye seslenir.”
Yine diğer bir hadîs-i şerîfte bildirildiği üzere,
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurmuşlardır ki: “Allah rızâsı için, isteyerek ve özleyerek bir Müslüman kardeşini ziyarete giden her kimsenin ardından bir melek: ‘Sen de güzelsin, ziyaretin de güzel. Cennet de güzel bir yer olarak senin için hazırlanmıştır!’ diye seslenir.”
Yine diğer bir hadîs-i şerîfte bildirildiği üzere,
Selef-i sâlihin: Ümmet-i Muhammed'in sahabe, onlardan sonra gelen tâbiîn ve tebeu't-tâbiînin salihlerinden (Allah onlardan razı olsun) oluşan ilk üç kuşağı için kullanılan bir terimdir.
Selef-i Salihin içerisinde görüldüklerinde Allah'ı hatırlatan insanların çok fazla olduğunu, halkın bu güzel insanlara mülaki olup onların yüzlerine bakıp yararlanmak amacıyla seyahatlere çıktığını, zira onları sadece görmenin bile kalbi nurlandadığını ve içimizde silih bir insan olma şevkini harekete geçirdiğini belirten Abdulfattah Ebû Gudde, Ibnu'l-Cevzi'nin şöyle dediğini nakleder: "Selef-i salihin içinden bir grup kendisinden ilim almak için değil sadece gidişatını ve hidayet üzere olan yaşantısını görmek için sálih insanları ziyaret ederlerdi. Zira bu salih insanların gidişatı ve hidayet üzere olan hayatları ilimlerinin bir semeresidir."
Şeyhin keramet göstermesi şart değildir. Çünkü bu irşad için şart olmadığı gibi üstünlüğe de işaret etmez. Aksine üstünlük Allah Teâlâ'ya yakınlık derecesine göredir.
Bu nedenle sahabe ve tâbiîn gibi selef-i sâlihîn zatlarda keramet çok az meydana gelmiştir. Hatta birçok evliya kendilerinde kerametin meydana gelmesinden korkarak bunu en zor imtihanlardan biri sayardı.
Şeytanın, Hz. Adem'i (aleyhisselâm] bile kandırdığını unutmamak gerekir. ÖLÇÜ ŞERİATTIR.
Muallâ bin Fadl -rahmetullâhi aleyh- şöyle der:
“Selef-i sâlihîn; Cenâb-ı Hakk’a, altı ay kendilerini Ramazân’a ulaştırması için duâ ederlerdi. Geri kalan altı ayda da idrâk ettikleri Ramazân’ı kabul buyurması için duâ ederlerdi.”
(Kıvâmu’s-Sünne, et-Terğîb ve’t-Terhîb, II, 354)
Geceleri az uyuyan Selef-i Sâlihîn'den birine bir âlim rastlar ve "Niçin uyumuyorsun?" diye sorar. O da, "Kur'ân'ın hârikulâdelikleri uykumu kaçırdı." diye cevap verir; Kur'ân-ı Hakîm'i okuyan biri nasıl uyuyabilir ki, der.
Kur'ân-ı Kerîm'i okumak ibadettir. Eğer bu ibadeti edâ ederken daralıyor, yoruluyorsak, kendimize "Bu hâl nicedir?" diye sormalıyız.
Bir tarafta Kur'ân okurken uykuları kaçanlar, sabahlara kadar gözlerine uyku girmeyenler; diğer tarafta ise Kur'ân-ı Kerîm'i eline alınca esnemeye başlayan modern çağın insanları...