Biz “bilenler”, her tür inançlıya karşı düpedüz şüpheciyizdir; şüphemiz bize giderek, vaktiyle varılmış bir sonucun tersine bir sonuca varmayı öğretmiştir: bir inancın kuvvetinin çok belirgin olduğu her yerde, inanılan şeyin kanıtlanabilirliğinin belirli ölçüde yetersizliğine, hatta olanaksızlığına hükmetmeyi öğretmiştir.