“Fakat neyi anlatabilirdim, kime neyi anlatabilirdim?
İnsan neyi anlatabilir?
İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir?
Yıldızlar birbiri ile konuşabilir,
İnsan insanla konuşamaz.”
“Sana seni seviyorum diyemem belki ama kalabalık bir ortamda gülerken ilk senin gözlerine gülümserim ve eve giden kısa yolu seninle birkaç adım fazladan atabilmek için uzatırım. Bazen de bilerek adresi kaybederim. Bilmem ki anlaman için bazen elimi kaybeder, elinde ararım. Bazen de ezbere bildiğim şarkının nakaratında saçmalarım. En güzel kelimelerle kurduğum cümlenin devrilmesini seyrederim. Konuşurken aniden bir kekeme oluveririm. Bazen de yağmurlu havada şemsiyeyi başımız yerine yağmur ıslanmasın diye tutarım. Kaybolur ayaklarım, aniden topallayarak sana yaslarım omzumu, anla ama sana seni seviyorum diyemem, anla. Hadi elimi tut, gökyüzü bulutlardan düşüyor.”
Combray’de her akşamüstü, annemden ve büyükannemden ayrılıp uyuyamadan yatmak zorunda kalacağım saatten çok önce, yatak odam kaygılarımın sabit ve sancılı odağı haline gelirdi.
Seni huzuru arayan yağmalanmış bir hayatı ararken sevdim
Öptüğü her şeye az önce kırılmış bir çocuk gibi
Eşyasız bir odada çıkan o ses gibi
Çekingen ve cesur
Budanmış ama gümrah
Kimsenin adımlarına sığmazken yetişmeye çalışmak
Kilim yıkayarak şenlenen bir ırmak gibi sevdim