Korku ve siyaset arasındaki bu yoğun ilişki kuşkusuz ne sadece sağa ne de sadece Türkiye'ye özgüdür. Korku, siyasetin içine, iktidarın mantığına nüfuz eden bir olgudur. Siyasal süreçler, sadece yapılar, kurumlar, ideolojilerle belirlenmiyor; duygular da siyasal sürecin yönünü, üslubunu tayin etmede önemli bir unsur olabiliyor. Korku, endişe, kaygı, sempati, antipati, umut, gibi duygu durumları, siyasal alanda ideolojiler, parti programları kadar önemli; hatta onların ortaya çıktığı zemini belirleyen unsurlar olarak, siyaseti anlamayı, açıklamayı amaçlayan çalışmaların ele alması gereken değişkenlerdir.
"Bence bu, her insanın katetmesi gereken bir yoldur; ne yitip gitmeyi, ne de Kaygı'ya boyun eğmeyi seçmeden kaygılı olmayı öğrenmek. Doğru bir biçimde kaygılı olmayı öğrenen kişi, nihai noktayı da öğrenmiş demektir."
"Korku ve Titreme" yayımlandıktan bir yıl sonra yayımlanan bu kitap, bir anlamda önceki kitabın tamamlayıcısı
Kaygı; kişinin korktuğu bir şeye duyduğu tutkudur, sempatik bir antipati nedir. Kaygı, bireyin yakasına yapışan yabancı bir güçtür ama yinede insan kendini ondan uzaklaştıramaz, hatta uzaklaştırmakta istemez kişi korkmaktadır ama korktuğu şeyi
arzulamaktadırda. O yüzden kaygı bireyi aciz kılar.
"Bu bağlamda, genç bir roman yazarıyla yakın zamanda aramızda geçen bir konuşmayı hatırlıyorum; özel hayatı, bilhassa kadınlara karşı açıkça çelişkili davranışları onu üzüyordu. Onu bir psikanaliste gitmeye, meselelerini çözmek için yardım istemeye teşvik ettim.
Bunu düşündüğünü, ama başarılı bir psikanaliz yazış şeklini değiştirir,
Yazarımız ilahiyat mezunu ve bu çizgiden kopmadan var ettiği yaşam felsefesi her cümlesine sirayet etmiş durumda. İlk 120 sayfa Osmanlı Çağ'ı hasreti ile ağır Cumhuriyet karalaması üzerine kurulu ama sebat gösterip kitaba devam edebildim. Tabii sanatsal bir kitaba bu kadar taraflı politik bir giriş yapıldığı için haliyle okuyucu olarak bize