Kitabı okurken sık sık düşündüm, ama ne düşünmem gerektiğini bile kavrayamadım. Sonra şu paragrafı okudum "Madde neydi, mana neredeydi, yaşam nerede başlıyordu, hayal nerede bitiyordu, artık kestiremiyordum." İşte Buydu! Şems Tebrizi, Mevlana, Kimya, Alaeddin Veled hepsini öyle heyecanla okudum ki. Beni bambaşka boyutlara götürdüler. Özenle seçilmiş kelimeler, zekice düşünülmüş o kurgu bana yine "işte" dedirtti. Kitapta geçen o "Aşk" nasıl bir aşktı? Maddi değildi, evet maneviydi ama anlamını daha önce hiç kavrayamadığım bir maneviyattı bu. Her şeyden vazgeçip Tanrı olmaktı. Aslında Tanrıyla bir olmaktı, Hallacı Mansur'u anlayıp Ene'l-Hakk'ın manasını kavramaktı. Hakk' tan gayrı olmamaktı. Bunu bizim gibi maddeye aşık olmuş insanların yapması elbette çok zor. Ama konuya şöyle bir bakış açısı da getirebiliriz. Semaya yükselemesek de onlar gibi; bizi Hakk'tan ayırmayan, her güzel işte yanımızda olan,bizimle Hakk'ı konuşan insanlar da bizim çağımızdaki maneviyatımızdır. Öyle de bir gerçek var ki Bayezid-i Bestami'nin dediği gibi "Hakikat aramakla bulunmaz ancak, bulanlar da hep arayanlardır"