Bazen, uzaklaşmak gerekir yakınlaşmak için,
Bazen, hatırlamak gerekir hatırlanmak için,
Bazen, ağlamak gerekir açılmak için,
Bazen, anmak gerekir anılmak için,
Bazen de susmak gerekir duymak için,
Eğer çok konuşmak faydalı olsaydı, İki ağzın ve bir kulağın olurdu.
Onun için, çok dinleyip az konuşmak gerek!
Eğer susarsan, konuşman daha
Mevlâna, Şems-i Tebrizî'yi tanımadan önce kendini sanata ve şiire vermişti. Şems-i Tebrizî'yi tanıdıktan sonra uyandı, şiirin hiçliğini anladı. Kalemini kırdı. Diyor ki: "Utarid gibi deftere düşkündüm. Ediplerin hepsinin üstünde yerim vardı. Sâkînin bir levhayı andıran yüzünü görünce çıldırdım. Kalemi kırdım." Vakıa ondan sonra Mevlâna kalemini kırmadı. Yine şiirler yazdı. Çünkü büyük fikirler güzel söylenir. Değişen şu oldu ki bundan sonra Mevlâna şiiri ve sanatı din ile ilhamın emrinde bulundurdu, onlara hizmetkâr yaptı. Sanat onun dini yaşayışının bir tecellisinden ibaret oldu.
Şems ile Mevlânâ biri birini tamamlayan, biri birinden renk ve ışık alan iki irfan hazinesidir. Her ikisi de aşk ve hakikatla dolu; madde ve mânâ âleminin sırlarına ermiş üstün vasıflı birer Allah velîsidir.
"Şems-î Tebrîzî"
Gerçek ismi ve ismini nasıl değiştirdiği ile ilgili bir iki cümle paylaşarak başlamak isteriz.
Asıl adı Mevlana Muhammed olan Şems-î Tebrîzî’, Şems sûresinin anlamından etkilenerek ismini Şems yani Güneş olarak değiştirmiştir.
Şems, doğduğu yerde tarîkat pîrleri tarafından “Kâmil-i Tebrîzî”, gezgin bir derviş
Kitapın ismi şems-tebrizi ve Mevlana olmasına karşın,içeriği pek bu ikilinin üstünde durmuyor.112 sayfa olan kitapta yarısına kadar Mevlana'nın babasından bahsediliyor.Daha sonra ki kısmında Mevlana 'nın Şems'ten önceki durumları kısaca anlatıyor.Ancak son 20 sayfasında bu ikiliden bahsediliyor.Konu Mevlana olunca insan,çok edebi bir icerik bekliyor,ama kitap; çok sade ve yalın bir dille yazılmış.Okuduğuma pişman mıyım? Hayır tabiki de.Birçok tarihi olayı kitaptan öğrendim.Keşke bu bir tarih kitabı şeklinde yazılsaydı....Herkese iyi okumalar