Oğuz doğduğu zaman yüzü mavi, ağzı ateş gibi kırmızı gözü, saçı ve kaşları siyah bir dünya güzeliydi. Annesinin memesinden ilk sütü emdikten sonra, bir daha emmedi. Yiyecek istedi, lakırdı etmeğe başladı. Kırk günde
büyüdü: dolaşıp oynuyordu. Oğuz’un ayakları öküze, vücudu kurda, göğsü ayıya benzerdi. Böğürleri kıllı idi. At sürüsü güder, beygire
Dudağını ısırarak güçlükle bir nefes aldı Julia.
"Azmamış numarası yapma," dedi Clay.
"Yapmıyorum zaten," diye fısıldadı.
"O zaman inlemeni duymama izin ver. Her şeyi duymak istiyorum." Julia gözlerini açarken, Clay onun göğüslerini bluzunun dar kumaşırın üzerinden kavradı.
"Islandın
EFELYA'dan...
........
Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp:
“Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?”
“Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı.
“Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
"Yüzünde çiçek açtırmadığınız insanların en son mezarında da çiçek açtırmayın."
Ben bunu yaşadım ve çokta sinir oldum. Yaşarken -kim olursa olsun- acısı ve yarası olduğunuz insanların mezarında size gözyaşı dökmek bile hak değil ki daha mezarına çiçek koymak? Hayırdır öldürdüğünüz mutluluklarını bir çiçekle mi kapatmaya çalışıyorsunuz?
Varlığın sırları saklı senden, benden
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin ne ben
Bizimki perde arkasında dedikodu
Bir indi mi perde, ne sen kalırsın ne ben.
Dün geldi nedir aradığın? dedi bana
"Bensem ne bakarsın o yana bu yana?
Kendine gel de düşün, içine iyi bak Ben senim, sen ben arayıp durma boşuna.
Önce kendine gel sonra meyhaneye
Kalender ol da gir kalenderhaneye Bu yol kendini yenmişlerin yoludur
Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye.
Sâki yüzün Cemşit'in kadehinden güzel
Uğrunda ölmek sonsuz yaşamaktan güzel
Işık saçıyor ayağını bastığın toprak
Bir zerresi yüz binlerce güneşten güzel
Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
Sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok.
Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok
Apollon’un ilk aşkı, Peneus’un (bir nehir tanrısıdır) kızı Defne’dir. Ona aşık olması ise hiç de tesadüf değildi. Her ne olduysa Küpid’in (Eros) öfkesinden oldu.
Deloslu tanrı, dev yılan Pito’yu öldürmüş olmanın gururuyla göğsünü gere gere yürümekteydi. Yol kenarında elindeki yayın kirişlerini gerdirmekle oyalanan Küpid’i (Eros) gördü. Ve ona
ÖYLE BİR HİKÂYE
Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri:
– Atikali, Atikali! diye bağırdı.
Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
''Yazdıkların şiir değilse kalsın”
…
“Aklınla yapayalnız baş başa
Nice alevli geceler geçtin”
…
“Sen sevgileri göğüsle ve ne olur anla”
Cahit Zarifoğlu
Şair Cahit Zarifoğlu ile yaşamları boyunca yolları uzun kesişenlerin kendilerini bahtlı saymaları için çok
esaslı nedenler var. Eğer bu kişiler, şiirin bir Müslüman için yirminci
Merhaba sevgilim :). Bugün çok özel bir gün ve dahası yarın çok çok daha özel bir gün. Nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Seninle bize ait günlerin konuşmasını çok çok erken yapmıştık aslında. Sen takvimine not almıştın, bense birkaç kez unutup 17 Mart tarihinde sonsuza kadar aklıma kazımıştım. Senden saklı bir şeyim olmadığı için bunları anlatmamda
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI
«Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.»
Uvertür
Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük.
*
Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Latife Hanım-Mustafa Kemal evliliğinin gergin anlarından biri...
Sinirini yelpazesini avucuna vurarak gidermeye çalışan Latife Hanım, elini kanatır. Atatürk, tokat atmaya yeltenir.
Fakat Latife Hanım kendini müdafaa için elini siper etmeye kalkınca kanlı parmaklar Atatürk’ün yüzüne isabet eder...
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatına giren
Ebü'l-Leys Semerkandî hazretleri [kuddise sırruhû] anlatıyor:
Bir defasında Bağdat'ın zenginleri Mekke'ye hacca gitmeye karar verdiler. Bağdat'ta fakir bir dokumacı vardı. O da hocaların Mekke'ye gideceğini duyunca kendi kendine şöyle dedi:
"Ben de onlarla birlikte hacca giderim. Zenginlerin malı varsa,benim de
Dediler ki: Uzak! Dedim ki : Zararı ne
Aynı zaman diliminde akalım yeter bana
İki kişi ki aralarında bir günlük yol
Uzak mı olurmuş hiç,sen müsterih ol
Kâinat sahibinin sonsuz çizgisinde birleştik
İstemem gayrısını ,bundan daha yakın yok