Size gelmeyi bekleyeceğim
Uzun süreli ve uzak bir yolculuğa çıktığımda yanıma kitaplarımı, bitkilerimi, defterlerimi, boyalarımı, birkaç süs eşyamı vs. alamadığım için ağlayacak raddede canım sıkılıyor. "Ben şimdi orada nasıl evim gibi hissedeceğim?" düşüncesi zihnimde dile gelmese de kendini böyle mi gösteriyor acaba? Peki olay buysa bunu gereksinim duymam normal mi? Bende olanları, onlardan sözde en iyileriyle bile değiştiresim gelmiyor. Özellikle kitaplarda. Bazen bendekinin daha iyi yayınevine denk geliyor diye ablam almak istiyordu ısrarla bana ama: "Okurken bir sıkıntısı yoktu. Merak ve heyecan ile okudum. Köşeli parantezlere vs. aldım. Şimdi bunu alırsan ne yapacağım, kitabımın bendeki yerini daha iyi bir yabancı ortaya çıktı diye ikiye mi böleceğim? Sen almış olsan da kitaplıkta yan yana bile koymam onu dışlar gibi bir yere koyarım. Kitaplığı her açtığımda belki sövmem ama ona pislikmiş gibi bakarım. - Varlığı saygısızlık ve değersizlik oluşturuyor.- En son tahammül edemeyip bir yere fırlatırım. Yine de beni ikna etmek istiyor musun?" deyince ablam "İflah olmaz bir ruh hastası olabilir misin acaba?" bakışı atmıştı ama sevginin bir zerresine bile sahipse o şey benim için, hiçbir şekilde saygısızlık ve değersizlik hissettirecek şeyler olamaz. Kendimi kandırmayı ve karşıya aptal muamelesi yapmayı sevmem. O yüzden böyle. Belki de yenilerini almayacağımı bildiğim için öyle hissediyorum?..
.・✫・゜・。. "Acayip! Varla yok eşit olur mu? Mesela ben şimdi varım, yarın yok olacağım. Bu iki hal arasında fark yok mu? dedim. Deli, başını çevirdi, kahkahayı kopardı: -Vay! Sen varsın ha! dedi. Acaba var mısın?" .・✫・゜・。.
Reklam
“Anlatsam hisseder misin bir yerlerde acımı? Soruyorum sadece. Özler miydin sevseydin eğer beni? Anlatamıyorum... Olmuyor... Tek başıma olduğum zamanlarda ağlıyorum sadece. Kimseler sormasın ‘Neden?’ diye. Nefessiz kalana kadar ağlıyorum. Kendimi toparlayınca da resmine bakıyorum uzun uzun. Acaba diyorum, özler mi beni? Gerçekler... İşte özlemezsin. Biliyorum... Acı bu değil mi? İşte deli gibi sevdiğin adamın bir kere bile aklına gelememek. Sen acı çekme diye ben aklımdan çıkartmıyorum seni...”
"Tuhaf! Varla yok hiç bir olur mu? Örneğin ben şimdi varım, yarın yok olacağım. Bu ikisi arasında fark yok mu?" dedim. Deli, başını çevirdi. Kahkahayı bastı: "Vay! Sen varsın ha?! Acaba var mısın?"
İki kişi Hazret-i Selmân'a selâm verip; "-Sen Rasûlulah (sav)'in sahâbîsi misin?" diye sordular. O da; "-Bilmiyorum." cevabını verdi. Gelenler, acaba yanlış birine mi geldik diye tereddüt ettiler. Selmân'a (ra) sözlerini şöyle tamamladı: "-Ben Rasûlullah'ı gördüm, O'nun meclisinde bulundum. Ancak Allah Rasûlü'nün asıl sahâbîsi, O'nun- la birlikte cennete girebilen kişidir." (Heysemi, VIII, 40- 41; Zehebi, Siyer, I, 549)
BİR ZAMAN YOLCUSU: SELİM PUSAT (RUH ADAM ROMANI) Ruh Adam, Atsız'ın tarihî romanlarına göre hayli değişiktir; bir tür post modern romandır. Bu sebeple romanı incelerken biz de farklı bir yol izlemeyi tercih ettik. Selim Pusat'ın ve Romanın Hikâyesi: Selim Pusat adını ilk defa 08 Haziran 1951 tarihinde, Orkun dergisinin 36. sayısında
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.