Reklamcılar 1920’lerden bu yana kendi aralarındaki konuşmalarda mesleklerinin insanlara kendilerini yetersiz hissettirip sonra da ürünlerini kendi yarattıkları bu yetersizlik hissinin çözümü diye sunmak olduğunu itiraf ediyorlar. Reklamlar dost gibi görünen düşmanların şahikası sürekli şöyle diyorlar: Bak canım, ben senin harika görünmeni, kokmanı, hissetmeni istiyorum; şu an çirkin, kokuşmuş, sefil olman beni çok üzüyo; seni ikimizin de olmanı istediğimiz kişiye dönüştürecek şey burada işte. Ha karşılığında biraz para vermen gerektiğini söylemiş miydim? Benim tek isteğim senin hakettiğin kişi olman. Birkaç dolara değmez mi bu? Sen buna değersin. Kültürün her tarafına yayılıyor bu mantık. Reklamlar ortada değilken dahi birbirimize bunu dayatmaya başlıyoruz.